Anasayfa / Köşe Yazıları / Yerel seçimlere doğru muhalefette gelgitler

Yerel seçimlere doğru muhalefette gelgitler

Türkiye’nin siyasi gündemi, muhalefetin 6’lı masasının bileşenleri arasında yaşanan iç hesaplaşmanın seyriyle belirleniyor. İç hesaplaşmanın seyri, yaklaşan yerel seçimlerde tekrar bir araya gelip gelinemeyeceğine dair veriler üretmeye devam ediyor. Bu konuda en gelgitli seyri İyi Parti (İP) cephesi yaşatıyor. Bir yandan yerel seçimlere kendi adaylarıyla gireceklerini, ittifak yapmayı düşünmediklerini söyleyip diğer yandan işbirliklerine açık olduklarını ifade etmeleri kafaları karıştırıyor. Bazen daha ileri giderek Ankara ve İstanbul’da dahi kendi adaylarını çıkaracaklarını ifade ediyorlar.

Tam bu noktada CHP’nin Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş partisinin adını anmadan yeniden aday olduğunu ilan ediyor ve böylece İP-CHP arasında olmasını çok arzuladığı ittifak zeminine göndermede bulunuyor. Bu noktada hatırlamak gerekir ki; daha önce de Mansur Yavaş, şayet ittifak olmazsa aday olmayabileceğini ifade etmişti.

Şimdi bu çıkışıyla hem İP Genel Başkanı Meral Akşener’in elini güçlendiriyor, hem CHP-İP ittifakının kaçınılmazlığına atıf yapıyor, hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığına devam ettiği CHP kimliğinden uzak durmaya çalışıyor. Kendince “partiler üstü” bir imajın sahibi olmak istiyor.

Çok konuşmamasıyla ünlenen Yavaş, şimdi de çok erken konuşuyor. Partisinin onayını beklemeden, “partim ne der” demeden, “partim de onaylarsa” demeden aday olduğunu duyuruyor.

Bu noktada İstanbul için Ekrem İmamoğlu’nun durumu daha farklı. Onun için HDP’nin desteğini almak öncelikli. Meral Akşener’in sorun olacağını düşünmüyor. Kendisinin sıkça vurguladığı “İstanbul ittifakı” oluşamazsa ve seçilme şansının yüksek olmadığını görürse partisinin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul için başka aday göstermesine duacı olacağını söyleyebiliriz. Onun için esas olan Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleşinceye kadar seçim kayıpları yaşayarak, siyasi yara, bere almamak, hijyenik bir yol haritasıyla kişisel kariyer planlamasını zahmetsiz sürdürebilmektir.

İP cephesinden ise görünen o ki, belediye başkanları üzerinden sıkı bir pazarlık hazırlığındalar. Bu noktada Meral Akşener’e sorulması gereken temel soru; İstanbul ve Ankara’da Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylığına karşı aday çıkarır mısınız?

Bu soruya evet derseler ve gerçekten te öyle yaparsalar, siyasi açıdan büyük bir çelişkiye, tutarsızlığa düşerler. Zira her iki belediye başkanlarının adeta kişisel kariyer planlamasını üstelenen Meral Akşener, bu iki ismi öylesine yüceltti ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nu incitmek, yıpratmak pahasına “onlarsız cumhurbaşkanlığı seçimi kazanılamaz” noktasını mutlaklaştırdı. Bu nedenle de cumhurbaşkanlığına aday yapmak istediği isimlerin belediye başkanlıklarının karşısına aday çıkarması mümkün değildir. Ancak bu defa bu desteği sıkı bir pazarlık konusu yapması da ihtimal dışı değildir.

Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu da Gazeteci Oral Çalışlar’a verdiği son röportajında bazı dikkat çekici vurgularda bulunmuş. Demiş ki; “Yüzde 25 oyumuz var, yüzde 50’ye ulaşmak için müttefiklere muhtacız. Bu listeleri bahane ederek partimiz içinde sert ve öfkeli tepkiler örgütlendi. ‘Parti sağa kayıyor’ haksız değerlendirmeleri yapıldı. Bazı ulusalcı seçmenler bu propagandanın da etkisiyle aşırı milliyetçi seçenekleri tercih etti.”

Bu vurgular bir dizi soru üretiyor. Her şeyden önce Kemal Kılıçdaroğlu; “ulusalcı”, “milliyetçi”, “aşırı milliyetçi” etiketleriyle kendince nasıl bir tasnif yapıyor? Mesela “aşırı milliyetçi” dediği kim ya da kimler? Kendisinin Zafer Partisi’yle yaptığı ittifakı; içeriğiyle, gizlenenleriyle bu vurguda nereye yerleştiriyor?

Yine aynı röportajda Kılıçdaroğlu; “İktidardan kopuş eğiliminde olan muhafazakâr kitle, sonucu tayin etti. Bu aday listelerine gösterilen aşırı tepkilerden, söz konusu kitle olumsuz yönde etkilendi. Kararsız muhafazakârlar, ‘Ulusalcılar iktidara gelirse yeniden eski günlere dönebiliriz korkusu’ ile oylarını dönüp tekrar Erdoğan’a verdiler” demiş. Burada da “ulusalcılar” dediği kimler ve kendisini bundan soyutluyor mu? Bu vurguya göre; kendisinin başında olduğu ve ortak aday olduğu süreçte “ulusalcıları” yeterince aşamadığını mı söylemek istiyor?

Bu soruların cevaplarıyla Kılıçdaroğlu’nun; fikir zeminini ve seçime dair fikri bakışını daha net anlayabiliriz. Bu kadarlık kısmıyla anlaşılıyor ki; Kılıçdaroğlu’nun ya kafası oldukça karışık ya da fikri zeminin sorgulanmamasını isteyerek uzak duruyor.

Esasen cevaplaması gereken temel soru; “nasıl olur da Türkiye’nin verdiği mücadelenin temel adresi, tek adresi, önderi, neferi, lideri, umut besleneni olamadık” sorusudur. Bu soruyu cevaplandırmaya cesaretlenmek, seçimin kaybedilmesinin gerçek nedenleriyle de yüzleşmektir.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …