Anasayfa / Köşe Yazıları / Türkiye-Rusya Arasında Yeni Döneme İlk Adım

Türkiye-Rusya Arasında Yeni Döneme İlk Adım

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında çok beklenilen görüşme dün Soçi’de gerçekleşti.

İki liderin buluşmasında tahıl koridoru meselesinin çözümüne dair adım atılması yönünde beklenti vardı. Bu konuda Türkiye; ısrarcı, arabulucu tavrıyla meselenin kolaylaştırılması yönünde ki rolünü bir kez daha ortaya koydu. Rusya’nın daha önce ifade ettikleri gibi bu defa da Putin; Rusya ‘ya verilen sözlerin tutulmamasına yönelik olarak kandırıldıklarını ifade etti. Bu nedenle de şartlarının yerine getirilmesi halinde tahıl anlaşmasına yeniden döneceklerini de sözlerine ekledi.

Bu noktada özellikle öne çıkan iki konunun altını bir kez daha çizdi. Putin tahıl anlaşmasıyla yoksul ülkelere, Afrika’ya tahılın sadece %3’ünün gittiğini belitti. Bunun yanı sıra gıda satışında yaptırım olmadığı halde gemicilik, sigortacılık ve uluslararası para transferi(swift) alanında uygulanan yaptırımlar nedeniyle gıda ihracatı yapamadıklarını hatırlatarak, bu konuda adımlar atılmasını istedi. Bu kapsamda Rusya’nın; gübre ve amonyak sevkiyatının yeniden yapılması, Rusya Tarım Bankasının swift işlemlerine açılması gibi şartlarını hatırlamak gerekir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’da tahıl konusunda, Afrika’ya atıf yaparak, ihtiyaç sahibi yoksul ülkelerin erişimini sağlayacak çözümün altını çizdi.

Bu konuda iki lider, Rusya’nın bir miktar buğdayının Türkiye’de işlenerek, Katar’ın da finansman desteğiyle Afrika’ya ücretsiz yollanması konusunda ifadeler de bulundular.

İki liderin Soçi buluşmasında tahıl konusunda Birleşmiş Milletlerin (BM) etkin bir çözüm yaklaşımına erişerek, Türkiye ile birlikte Rusya’nın şartlarına yönelik adımlar atılmasına katkı sağlaması halinde sonuç alabilmenin mümkün olacağı görülmüştür.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası yapılan bu görüşme birçok açıdan çok önemliydi. Türkiye ve Rusya arasındaki ekonomiden, siyasete, güvenlikten, enerjiye uzanan çok geniş bir ilişki dinamiği var. İki ülke arasındaki ilişkilerin bir kısmı stratejik nitelik taşıyor. Savunma sanayinde ve nükleer enerjide atılan adımlar bu kapsamdaki adımlardır.

Soçi buluşmasında iki liderde bu konun altını çizdi. Putin’in Türkiye artık nükleer lige çıktığına dair vurgusu dikkat çekiciydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise Akkuyu Nükleer santralinin yanı sıra ikinci adım olarak Sinop vurgusu da önemli bir başka vurguydu.

Ayrıca iki liderin altını çizdikleri Türkiye’nin doğal gaz merkezi haline gelmesine yönelik hedefi de iki ülke arasındaki kuvvetlenen bağın bir başka yansımasıydı. Öte yandan iki lider tarım ve turizm alanında büyüyen hacmin altını çizdiler ve yeni hedefleri ifade ettiler. Bu noktada iki liderinde ulusal paralarla ticareti sürdüreceklerine dair vurguları da çok önemliydi.

Suriye’deki gelişmelerin ele alındığı görüşmede bu konuda yeni adımların atılabileceği yaklaşımı dikkat çekiciydi. Putin’in Astana sürecine atıf yapması bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayrıca daha önce sıkça hatırlatıldığı gibi 1998 yılında Suriye tarafından imzalanan Adana Mutabakatının yeniden etkinleştirilmesi yönünde adımların atılması da Rusya tarafının Suriye konusundaki öne çıkan bir husustu.

Şu noktanın altı çizilmelidir ki; seçim sonrası bazı çevrelerce estirilen rüzgarla, Türkiye- Rusya ilişkilerinin kötüye gittiği ve özellikle ABD ve Batı’nın kimi ülkelerinin Türkiye’yi bu yöne doğru yönelttiği vurgularına karşın Soçi zirvesi iki lider ve iki ülke arsındaki ilişkinin aynı yerinden devam ettiğini ortaya koydu.

Şu hususu net olarak bir kez daha ortaya koymak gerekir ki; Türkiye, Doğu ile Batı arasında salınan edilgen bir jeopolitik sarkaç değildir. Türkiye, Asya ile Avrupa arasında veya Doğu ile Batı arasında bir köprü de değildir. Köprü edilgen bir jeopolitik yakıştırmadır. Zira köprü; üzerinde uzun süre yaşanamayan ve üzerinden gelip geçilen yerin adıdır.

Türkiye’nin coğrafi konumunun jeopolitik değeri onun merkez ülke olduğunu tarifler. Bu yanıyla jeopolitik konumu sentez niteliğindedir. Dış politika stratejisi çok bileşenli ve çok seçenekli olması da bu jeopolitik niteliğin gereğidir.

Bu açıdan ele alındığında çok sıkça söylendiği gibi aslında “denge politikası” vurgusu da tam olarak Türkiye’nin dış politika stratejisini tarifinde kapsayıcı olamıyor. Zira “denge” iki güç arasında olanların ağırlıklarını öncelikli olarak bu güçlere göre hesaplayarak kendi pozisyonunu belirlemek anlamına gelir ki; bu durumda bir bakıma Türkiye’nin kendi konumunu edilgenleştirme manasına gelir.

Oysa Türkiye için esas olan, güçler arasındaki ağırlığa göre konum belirleme değil, kendi çıkarlarını kararlılıkla korumaktır. Diğer bir ifadeyle iki güç arasında denge kurmak için değil, kendi çıkarlarının gereği olarak iki tarafla ilişkisini sürdürmektir.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …