Anasayfa / Köşe Yazıları / Sömürgeci emperyalist soykırımcı Siyonist şebekenin iç-dış uzantıları

Sömürgeci emperyalist soykırımcı Siyonist şebekenin iç-dış uzantıları

Sömürgeci emperyalist soykırımcı Siyonist şebekenin yöneticileri, ülkelerinde vicdanlı halkların tepkileriyle yüz yüze. Siyonist İsrail’in Filistin soykırımı yeryüzünün vicdanlılarını harekete geçirmiş durumda. Filistin’in yaşadığı 75 yıllık zulmün geldiği noktayı doğru olarak kavrayanlar, insanlık adına isyanlarını ortaya koyuyorlar. Halklar yönetenlerin önüne geçmiş durumda.

Batı’nın son yıllarda yaşadığı siyasi lidersizlik kısırlığının yanı sıra düşünsel seviyede entelektüel birikimin temsilinde de bunalımın varlığı dikkat çekiyor. Batı’nın içinden kazıyamadığı iki damar, bugünlerde tüm çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Sömürü ve kendinden olmayanı ötekileştirme damarı, Batı’nın sömürgeci emperyalist geleneğini canlı ve diri tutuyor.

Bu iki damar yeri geldiğinde her türlü değeri baskılıyor. Her türlü düşünsel birikimi zedeliyor. Baskın karakteriyle yeri geldiğinde entelektüel kılıfa, maskeye girmeyi de başarıyor. Medyada, akademide, sanatta, kültürde, müzikte, sporda toplumsal tüm alanlarda bu iki damarın izleri varlığını koruyor ve yeri geldiğinde açığa daha belirgin çıkıyor.

Siyonist İsrail rejiminin her açıdan netleşmiş soykırımına karşın “antisemitizm” kılıfı ağızları bantlıyor, zihinleri kilitliyor. Yine kara propaganda, yine zihin bulandırma, yine olamayanı varmış gibi, var olanı yokmuş gibi gösterme çabası belirginleşiyor, “neyin doğru olduğu değil, halkın neye inandırdığı önemlidir” gri propaganda anlayışı devreye giriyor.

Batı’nın son dönem önemli filozoflarından sayılan insan hakları ihlallerine karşı “ahlaki görüş birliği” savını ileri süren Alman felsefeci J.Habermas ve onun yanı sıra Nicole Deitelhoff, Rainer Forst ve Klaus Günther gibi isimler, İsrail’in zulmünü, soykırımını yok sayarak, dünyada milyonların Filistin’e yapılan zulmü, soykırımı lanetlemesine karşın, İsrail’le dayanışma bildirilerine imza atıyor.

İngiliz The Ekonomist Dergisi, Gazze’de günde 138 çocuğun katledilmesine kılıf arıyor, “Neden Gazze’deki kurbanların çoğu çocuk” başlıklı sözde analiz yapıyor ve İsrail’in adını anmadan Gazze’de çok çocuğun olmasını katliamın nedeni olarak gösteriyor. Soykırımcı Siyonist İsrail’in katliamlarının karşısında adeta her doğumun terör eylemi, her doğan çocuğun terörist, her doğum yapan annenin terörist yetiştiricisi sayılmasının utanç duyulası insanlık dışı, hastalıklı algısını yaymaya çalışıyor.

Sosyal medya platformu X’in sahibi Elon Musk, Filistin’i destekleyen, gerçekleri yansıtan paylaşımlara sahibi olduğu platformda sansür uygulamaması nedeniyle hedef tahtasına konuluyor. Bazı şirketlerin ambargosuyla karşılaşıyor.

Batı’nın bilim ve teknolojide geldiği en üst seviyeye rağmen kendisi dışındaki dünya için insanlık adına, medeniyet adına, toplumsal ilerleme adına aynı üst seviyeye ulaşamadığı gerçeği gün yüzüne bir kez daha çıkıyor.

21. yüzyılda barbarlık, zalimlik; insanlık adına, bilimsel ahlak adına, toplumsal değerler adına elde avuçta ne varsa yok etmeyi göze alıyor.

Her şeye karşın hakikat; direnmeye, ayakta kalmaya devam ediyor. Bilhassa medya gücüyle yalanın yayılma hızıyla hakikati baskılama çabası yeterince sonuç alamıyor. Vicdanlı insanların yerel ağları, iletişim kanalları küresel yayılım imkanı buluyor ve halkları hakikatle buluşturuyor.

Türkiye’nin çabası da hakikat mücadelesine büyük katkı sağlıyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın gerçeklere erişilmesi konusundaki mücadelesiyle hakikatin, yalanı baskılayarak küresel dolaşıma sokulması konusundaki hizmeti insanlık adına övgüyü hak ediyor. O yüzdendir ki, sömürgeci, emperyalist soykırımcı Siyonist çete tarafından hedefe konuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya Başbakanı’yla yaptığı basın toplantısında gerçekleri vicdani, insani duyarlılıkla açıkça ortaya koyması; yeryüzünün vicdanlı insanlarının yüreklerinde ve zihinlerinde yer ediyor ve soykırımı destekleyen ülke liderlerinin düştükleri insanlık dışı pozisyonu daha net görme imkanına kavuşturuyor. Tüm bu gerçeklere dayalı yeryüzünün vicdanlı halklarının küresel isyanına rağmen içimizdeki bazı unsurların hastalıklı, insanlıktan nasiplenmemiş, çevresine kirlilik, safra ve zehir akıtmaya dayalı çabaları da gözden kaçmıyor.

Gazze’den kanserli hastaların tedavileri için Türkiye’ye getirilmesine dahi karşı çıkan, işgal altındaki toprakları, vatanları dışında hiçbir yer de eylemi olmayan HAMAS’ı ısrarla sömürgeci, soykırımcı Siyonist emperyalistlerin ağzıyla terörist sayan, 75 yıllık zulmü yok sayıp, her şey sanki 7 Ekim’de başlamış gibi gösterip, bunun suçunu da HAMAS’a yıkan ve böylece bebek katillerinin soykırımını meşrulaştırmaya çabalayan bu hastalıklı unsurlar, bu toprakların mahsulü olamazlar.

Utanç duyulası bu kimliklerin, bu zatların varlığı, bu toprakların kir pas tutmasına imkan vermeyecek. Bir kez daha bilinmelidir ki, Türkiye; vicdanlıların ülkesi, toprakları kir, pas tutmayan özgür zihinli, yüreklerine zincir vurulamayacak vicdanlıların vatanıdır.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …