Anasayfa / Köşe Yazıları / İşgalcinin meşru müdafaa hakkı yoktur

İşgalcinin meşru müdafaa hakkı yoktur

İsrail’in Filistin’e soykırımı sürüyor. Günde 138 çocuk katlederek, şer hedefine ulaşmaya çabalıyor. Hiçbir insani değer onun için bir engel oluşturmuyor. Emperyalizmin terör karakolu olmanın pervasızlığıyla insanlığı her gün bir kez daha yok ediyor. Siyonist-evanjelist sapkın ideolojinin yörüngesinde Filistin davasını öldürmekle yetinmeyerek, Doğu Akdeniz, Lübnan, Suriye, Irak ve Türkiye’yi hedef alan egemenlik projesini, yayılmacı işgalci şer planlarının adımlarını atmak istiyor.

Bu denli açık seçik hedefleri için pervasızca attıkları adım ortadayken, terminolojinin değişmesi gerekiyor. İnsanlığın katledilmesine karşı vicdanlı halkların küresel tepkilerine karşın hâlâ İsrail’in terminolojisiyle, emperyalizmin lügatiyle konuşanların içimizdeki varlığı da bir başka fikri mücadele alanı olarak karşımıza çıkıyor.

Bugünkü tablonun başlangıcı, 7 Ekim değildir. 75 yıldır işgalci İsrail’in zulmü sürmektedir. Gazze daha önce de çok defa saldırıya uğramış, binlerce insan katledilmiştir. 16 yıldır Gazze insanlık dışı abluka altındadır. Evleri, toprakları, gelecekleri terör yoluyla çalanlara karşı Filistin halkının mücadelesi, istiklal mücadelesidir. HAMAS, bu mücadelenin mücahididir ve HAMAS Filistin’dir. Filistin toprakları dışında hiçbir eylemi olmayan HAMAS’ı terör örgütü olarak görmek, işgalci İsrail’in, Siyonist-evanjalist emperyalizmin sözcülüğünü yapmaktır.

Unutanlar varsa hatırlatırız; İsrail işgalcidir. Filistin halkının varlığını yok etmeye çalışan terör üreten, yayılmacı, işgalcidir. Bu çaba için her türlü katliamı yapmış, yapamaya devam etmektedir. Geldiği nokta soykırım noktasıdır.

HAMAS’ın operasyonu sonrası İsrail’in kendini savunma hakkından söz edenler de, işgalci İsrail’in, Siyonist-evanjalist emperyalizmin sözcüleridir. İşgalcinin kendini savunma hakkı yani meşru müdafaa hakkı yoktur.

Evlerini topraklarını, vatanlarını, geleceklerini geri almak isteyenlerin işgalcilere karşı verdikleri mücadele, istiklal mücadelesidir, vatan savunmasıdır. İşgal ettikleri, çaldıkları topraklardan çekilmedikçe hiç kimse işgalcinin meşru müdafaa hakkından söz edemez. Diğer yandan HAMAS’ın “savaş suçu işlediğini” söyleyenler de işgalci İsrail’in, Siyonist-evanjelist emperyalizmin sözcüleridir.

Günlerdir başta Şifa Hastanesi olmak üzere Gazze’de tüm hastaneleri hedef alan, saldıran katliamlar yapan, terör estiren işgalci İsrail’in, hastanelerin HAMAS’ın direniş yerleri iddialarına karşı öyle olmadığını kanıtlamaya çalışanların iyi niyeti bir yana şurası da açıkça ortaya konulmalıdır ki, o hastaneler Filistin toprağındadır ve HAMAS da Filistin’in askeridir ve kendi hastanelerini ve hastalarını korumakla mükelleftir. Bunu bir suçlamaya dönüştürme çabası da işgalci İsrail’in, Siyonist-evanjelist emperyalizmin kara propagandasıdır, sözcülüğüdür.

Gazze’den kanser hastalarının Türkiye’ye getirilerek, tedavi altına alınmasından dahi rahatsızlık duyanları görünce bir başka durumun tespiti da yapılmalıdır. Bir süredir Türkiye’de sığınmacılar üzerinden Araplara yönelik nefret söylemini, düşmanlık çabalarını yaymaya çalışmak da bir başka İsrail projesidir.

Gazze Şifa Hastanesi’nde çalışan, şehit düşmeden önce Batılı bir gazetecinin; “niye ailenizle birlikte terk etmiyorsunuz” sorusuna, “ben 14 yıl tıp eğitimini kendi canımı kurtarmak için mi aldım. Hastalarım var. Onları terk edemem. Onlar hayvan değil, insanlar” diyerek cevap veren şehit Doktor Hammam, hekimlik namusunun, vatan savunmasının, üzerindeki beyaz üniformanın nasıl lekelenemeyeceğinin dersini vermiştir.

Bugüne değin 150’nin üstünde sağlık çalışanı Gazze’de katledilmiştir. Buna rağmen hastalarının başından ayrılmayan, tüm yokluklara rağmen hastalarına şifa vermeye çalışan kahraman doktorlar, sağlık çalışanları yeryüzünün ak yüzleridir.

Tüm bu yaşananlar ortadayken insan sormadan edemiyor. Bu gerçekler Türkiye’nin tabip odalarını ilgilendirmiyor mu? Neden sesleri çıkmıyor? Günde 138 çocuğunun katledilmesi karşısında sessizliklerinin nedeni nedir?

Aynı sorular Türkiye’nin sanatçıları için de geçerlidir. Gerçek sanatçı, yüreği ile zihni arasında bağı kopmayandır. Yüreği çoraklaşmayan, zihni teslim alınamayandır.

Batı ülkelerinde, Latin Amerika’da futbol takımlarının ve taraftarlarının tribünden yükselen; “özgür Filistin, soykırımcı İsrail” haykırışlarını gördükçe, Türkiye’nin takımları ve taraftarının sessizliğini de üzücüdür.

Ne diyelim; selam olsun günlerdir dalga dalga yayılan gür sesli yeryüzünün cesur yürekli vicdanlılarına. İnsanlık barbarlığa yenilmeyecek. Siyonist-evanjelist emperyalizme karşı küresel intifa başaracak. Dünyanın birden büyük olduğunu kanıtlayacak ve insanlık adına yeni bir tarih yazılacak.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …