Anasayfa / Köşe Yazıları / Ukrayna Savaşı ve Türkiye

Ukrayna Savaşı ve Türkiye

Ukrayna Savaşı’nın ilk gününden itibaren Türkiye’nin tavrı son derece net bir şekilde ortaya konmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaşın ilk gününden itibaren iradesini net olarak ortaya koyarak; ” ne Ukrayna’dan, ne de Rusya’dan vazgeçeriz” diyerek, Türkiye açısından sürecin seyrinin temel belirleyicisi olmuştur.

Türkiye için esas olan savaşın sürmesi değil, barışın egemen olmasıdır. Türkiye bir yandan Rusya’nın başlattığı savaşın doğru olmadığını, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve halkının yaşam hakkına saygı gösterilmesini ifade ederken, bu temel ilkesinin her ülke için geçerli olduğunu da hatırlatmıştır. Bu noktada kuşkusuz öncelikle Suriye ve Irak hatırlatılmalıdır.

Türkiye bir yandan; Birleşmiş Milletler(BM)de Rusya’nın kınanması kararına katılırken, öte yandan Avrupa Konseyi’nin Rusya üyeliğini askıya alma kararına çekimser oy kullanmıştır. BM kararı uluslararası hukukun gereğidir ve Türkiye uluslararası hukukun yeryüzünde yaşatılmasının mücadelesini veren tek ülke olarak saygınlığının gereğini yapmıştır.

Ancak Avrupa Konseyi kararı siyasi karardır. Buna Türkiye katılmamakla siyasi tavrını gösterirken aynı zamanda saygın, ilkeli, çelişkisiz tutumunu da ortaya koymuştur. Hatırlatılmalıdır ki; O Avrupa Konseyi üye olup da, Türkiye’yi hedefe koyan terör örgütlerinin iletişim, finans, silah, insan, akıl, strateji, üniforma tedarikçisi ülkeler vardır. Onlar ki; insan hakları, demokrasi, barış, hak, hukuk, adalet zedeleyicisi durumundadırlar.

Türkiye ayrıca başta ABD olmak üzere AB ve Avrupa ülkelerinin Rusya’ya yönelik yaptırım kararlarına da katılmayarak, savaşın değil, barışın tarafında olduğunu ortaya koymuştur. Bu konuda da önemli adımlar atmış ve atmaya da devam etmektedir. Antalya Diplomasi Formu’nda Ukrayna ve Rusya Dışişleri bakanlarını savaş atmosferinde ilk defa bir araya getirmeyi başarmış, iki ülke arasında devlet başkanları düzeyinde muhtemel buluşma zemininde aktif rol üstelenebilecek tek ülke olduğunu kanıtlamıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi iki ülke için güven veren Türkiye, meseleye özel bir ajandanın gereği olarak değil, bölge barışı ve etkileri açısından yaklaşmaktadır. Unutulmamalıdır ki, Ukrayna savaşıyla bir kez daha görülmüştür ki; yeryüzünde uluslararası hukukun mutlak hükmü, gücü yoktur. Bir nebze varsa da bunun en saygın ülkesi Türkiye’dir.

Teröre karşı verdiği mücadelede sözde müttefiklerinin yıllardır ihanetiyle karşı karşıyadır. Bir devletin bir terör örgütünü desteklemesi, sahaya sürmesi bırakınız uluslararası hukuku, insanlığa karşı suçtur. Öte yandan Kıbrıs adasında, BM ve AB kendi hukuklarını bırakınız korumayı doğrudan ihlal edenler olmuştur. Bu konuda da Türkiye, uluslararası hukukun uygulayıcısı, ısrarcısıdır. Türkiye Doğu Akdeniz’de de aynı anlayıştadır.

Diğer yandan, 30 yıldır uluslararası hukuku katleden Ermenistan’ın Karabağ’ın işgalinden kurtarılmasında Türkiye Azerbaycan’ın yanında durarak, destekleyerek uluslararası hukukun gereğini yapmıştır.

Şimdi de Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemine ilişkin Ukrayna Savaşı bahanesiyle tuhaf, yakışıksız vurgular yapılmaktadır. ABD medyası üzerinden servis edilene göre; ABD’nin Türkiye’ye F-35 uçakları konusundaki yaptırımından vazgeçmesi karşılığında S-400’leri Ukrayna’ya vermesi istenecekmiş. Bu konuda ABD yönetimi sessizliğini koruyor ama bu teklif doğruysa söylenecek çok şey, sorulacak çok soru var.

Her şeyden önce sorulmalıdır ki, hani S-400’ler Rusya’ya karşı kullanılamazdı? NATO açısından büyük sorundu? Ukrayna’da nasıl kullanılacak?

Ayrıca ABD neden bu denli Türkiye’yi hava savunma sisteminden mahrum bırakmak istiyor? Türkiye için ne planlıyor? Patriotları vermeyerek, S-400 alımına da sorun çıkararak, yaptırım kapsamına da alarak, hasmane tutumuyla hedefi nedir?

Bu arada Ukrayna savaşının hemen ilk günü, Türkiye’de bir muhalefet partisinin genel başkanının; “S-400’den acilen kurtulun” mesajı vermesinin, ABD açısından karşılığı nedir? Bu mesaj kime hizmet etmiştir? Kimi mutlu etmiştir?

Bir diğer muhalefet partisinin genel başkanı da bir röportajında, “-S400 niye alındı? Bize kim saldıracak?” demiş ve İngiliz haber ajansı Reuters’e verdiği röportajında da; S-400’lerden vazgeçip yerine NATO ile entegre bir sistemi hayata geçirme taahhüdü vermişti. Bu sözleriyle bu genel başkan da mesajını kime vermiştir? ABD açısından bu mesajında değeri nedir?

Bu soruların cevabı vardır ve Türkiye’nin tam bağımsızlık davasıyla çelişen zıtlaşan cevaplardır.

Ama Türkiye’nin Türkiye’den yönetileceği, dış ilişkilerde “ne o, ne bu” gerektiğinde “hem o, hem bu” ama mutlaka merkez Türkiye iradesinin esas olacağı bilinmelidir.

Ve bir kez daha bilinmelidir ki; bizim davamız ‘Tam Bağımsız Türkiye’ davasıdır.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …