Anasayfa / Köşe Yazıları / TÜSİAD’ın öncelikli duyarlılığı

TÜSİAD’ın öncelikli duyarlılığı

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, derneğin Yüksek İstişare Kurulu toplantısında konuşmuş ve Türkiye’nin dış politikasına dair, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda Türkiye’nin tavrına ilişkin şu sözleri sarf etmiş;

“Terörden çok çekmiş, acılar yaşamış bir toplumun hassasiyetlerine dost ve müttefik ülkelerin daha fazla dikkat etmesini istemek elbette Türkiye’nin hakkıdır. Ancak en haklı olduğumuz konularda bile çıkarlarımızı korurken tercih edeceğimiz yöntem amaca varmamızı kolaylaştıracak şekilde formüle edilmelidir. AB ile ilişkilerimizin hayli sorunlu olduğu herkesin malumu. Bu ilişkileri sığınmacı mutabakatına indirgemekten tarafların vazgeçme zamanı gelmiş de geçmektedir.”

Bu yaklaşım, sadece şimdiye ait ve sadece bu sözleri sarf eden TÜSİAD’ın şimdiki başkanının kişisel bakışına dair değildir. Bu yaklaşım, esasen bu derneğin geleneksel yaklaşımıdır.

Bu dernek bugüne değin; Türkiye’nin özellikle Batı ile ilişkilerinde Türkiye’nin milli çıkarlarını sonuna kadar savunan, haksızlıkları en yüksek sesle dile getiren, Batı’nın emperyalist refleksleriyle davranmasına karşı en etkili bir biçimde reddiyesini ortaya koyan yaklaşımlarıyla hatırlanmaz.

Bugün de benzer tutum içindedir. PKK terör örgütünün arkasında yığınak yapan ve Türkiye’yi hedefe koyan Batılı sözde müttefiklerin yaptıklarının kabul edilemezliğini ve bunun hukuka, insanlığa, ahlaka sığmayan bir tutum olduğunu en etkili bir biçimde ortaya koymak yerine, Türkiye’nin terör örgütlerine destek olan ülkelere karşı kararlı tutumunun edilgen kılınması beklentisini ortaya koymuştur.

Ne yapsın yani Türkiye? İsveç ve Finlandiya, PKK ve FETÖ desteğinden vazgeçmedikçe iyi niyet tuzağına mı düşsün? Göz mü yumsun terör desteğine? Neymiş acaba konuşmada geçen “o amaca varmamızı kolaylaştıracak formül”?

Türkiye’nin canını sıkan, en haklı davasına dair sözünüz varsa öncelikle bu soruların cevaplarını vermelisiniz.

Aynı konuşmada Avrupa Birliği’ne (AB) dair de bir cümle sarf edilmiş. Bu dernek gerçekten Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını istiyorsa, zorlayacağı, emek harcayacağı, söz söyleyeceği taraf AB tarafıdır. AB tarafında ilişkide olduğu çevrelere yönelik kuvvetli lobi faaliyetleri yaparak, Türkiye’nin AB tarafından nasıl haksızlıklara uğratıldığının mücadelesini verebilir. Kıbrıs konusunda Türkiye’ye nasıl hukuksuzluk yapıldığını, Türkiye’nin hukuken haklılığını sağlam dayanaklarını ortaya koyarak, bu konuda da en etkili çabanın içinde olabilir.

Aynı konuşmada bir de Türkiye’nin içine dönük de bazı beyanlarda bulunulmuş ve denilmiş ki; “Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, uluslararası taahhütlere sadakat, düşünce ve ifade özgürlüğü toplumumuz ve ekonomimiz açısından birer lüks değil, gerekliliktir.”

Bu sözleri duyunca; bu ülke özellikle son 10 yıldır karşı karşıya kaldığı küresel kuşatma çabalarını sanki yaşamamış, FETÖ diye bir casusluk şebekesinin yaptığı şer işler hiç olmamış, halen PKK terör örgütünü sahaya süren sözde müttefiklerin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumu hiç yaşanmıyormuş gibi bir düşünceye kapılıyorsunuz.

Bu dernek bir kere de dese ki; demokrasimize en büyük zararı veren, terör örgütünün anatomisinden kopmayan siyasi yapılardır. Bu dernek bir kere de dese ki; Diyarbakır annelerinin haykırdıkları gerçeklere sahip çıkmak ve teröre destek olan sözde müttefik ülkelere ve onların uzantılarına karşı tutum sergilemek, bu ülkenin iş çevreleri olarak bizim de görevimizdir, sorumluluğumuzdur.

Söz konusu konuşmada geçen; “Uluslararası taahhütlere sadakat” vurgusuyla gösterilen duyarlılık, önceliği Türkiye olan için; insanlığa karşı suç olan bir devletin terör örgütünü desteklemesine karşı da gösterilmesi gerekmez mi?

NATO müttefikliği, Batı müttefikliği kimliğiyle Türkiye’yi hedefe koyan terör örgütlerine destek olunması, para, silah, akıl, strateji verilmesi uluslararası hukuk, ahlak, insanlık taahhütlerine sadakat ile asla bağdaşmaz olduğunun duyarlılığının gösterilmesi, önceliği Türkiye olan için bir zorunluluk değil midir? TÜSİAD için asıl duyarlılığın, öncelikli duyarlılığın bu hususlar olması gerekmez mi?

Kim hangi zeminlerde, hangi unsurlarla, hangi açık-kapalı ilişkilere, işbirliğine girerse girsin herkes tarafından bilinmelidir ki; Türkiye’nin Türkiye’den yönetilme iradesini hiçbir kuvvet zedeleyemeyecek. Türk Milleti buna asla izin vermeyecek.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …