Anasayfa / Köşe Yazıları / Türkiye’nin iç politikası, ABD’nin dış politikasıdır

Türkiye’nin iç politikası, ABD’nin dış politikasıdır

Özellikle Soğuk Savaş döneminden bugüne Amerika Birleşik Devletleri (ABD) için Türkiye, her zaman büyük ilgiyle üzerine titrediği ülke olmuştur. Bu ilgi; Sovyetler Birliği’nin (SSCB) varlığına bağlı olarak jeopolitik konumunun doğal bir sonucu görülmüştür. Zira ABD’nin çıkarlarının, SSCB’ ye karşı korunmasında Türkiye işlev yüklenmiştir. O yıllarda Türkiye; NATO’nun ileri karakolu ve kanat ülkesi olarak görülmüş ve buna göre kıymetlendirilmiştir.

ABD, Türkiye’nin iç yapısı ve devlet düzeneğine büyük ilgi göstermiştir.

Bu ilginin beklentisi; koşulsuz, sorgusuz ABD çıkarlarının kabulüne yöneliktir.

Bu çerçevede; tek yanlı bağımlılığı yapısallaştıran, kurumları buna göre düzenleyen, dış alım ve dış satım trafiğini bu tek yanlılığa uygun bir şekilde belirleyen bir ajanda etkin olmuştur. Türkiye’nin; silah pazarı olması, Avrupa’nın manavı, kasabı rolüyle sınırlandırılması, savunma sanayisinde ve diğer ağır sanayi alanlarına yönelmemesi ve bu alanlarda denenen ilk girişimlerin, hamlelerin derhal köreltilmesi arzulanmıştır.

Bu yıllarda siyaset kurumu, az sayıdaki örnekler dışında (Kıbrıs gibi) bu koşullandırmanın etkisine girmiş, idare- i maslahatçı bir niteliğe bürünmüştür. Bu durum Türkiye’nin içeride idare edilip, dışarıdan yönetilen bir ülke olarak görülmesine yol açmıştır.

Zayıf, kırılgan hükümetler dönemi, siyasetin ve yönetimin siyaset dışı aktörler ve unsurların etkinliğine yol açmış, hükümetlerin kurulması ve dağılmasında siyaset dışı aktörlerin açık veya örtülü söz sahibi olmasına zemin hazırlamıştır. Bu yıllar, siyasette ve ekonomide vesayetin derinleştiği yıllardır.

Siyasette, sivil ve askeri bürokraside, akademide, iş çevrelerinde, toplum örgütlerinde ve mümkün olan her alanda dışa bağlı vesayetin aktörleri roller üstlenmiştir. (FETÖ’ de bu aktörlerden biridir.)

Soğuk Savaş yılları boyunca bu tablo büyük ölçüde korunmuştur. Ancak Sovyetlerin dağılmasıyla yeni bir dönem başlamış, blok bağımlılığı ortadan kalkmış yeni bir mücadele pratiği devreye girmiştir.

Türkiye’ de özellikle son 10 yıl içinde büyük bir mücadeleye girişerek; Soğuk Savaş döneminin sona erdiğini, buna bağlı olarak blok bağımlılığının sonlandığını, herkesin kendi milli çıkarlarını merkeze aldığını ve buna göre ilişki dinamiğini belirlediğini, geçmişin tüm asimetrik ilişkilerini simetrik kılacağını, merkeze Türkiye’nin çıkarlarını alarak, Doğu-Batı, Kuzey-Güney hangi yönden, hangi medeniyetten, hangi coğrafi bölgeden olursa olsun söz konusu Türkiye çıkarları olduğunda ilişkilerin geliştirileceği ve çeşitlendireceği ve sonuçta Türkiye’yi Türkiye’ den yönetme kararlılığının vaz geçilmez olduğunu dosta düşmana duyurmuştur.

Bunun üzerine peş peşe küresel saldırılara maruz kalmış, 15 Temmuz da en kapsamlısını yaşamış, çarpışa çarpışa, direne direne bugüne ulaşmıştır.

ABD açısından gelinen nokta; kontrol ettiği elitlerin güç kaybına uğradığı, derin yapısının, denetimi altındaki aktörlerin deşifre olduğu ve bu yüzden doğrudan karşıtlık yapar konuma düştüğü bir dönemi yansıtmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye’nin istiklal direncinin boyut kazanmasıyla, Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, terör örgütleri, S-400, F35 konularında Türkiye’nin kararlı tutumunun sarsılmamasıyla ABD için Türkiye’nin iç politikasına yöneliş öne çıkmıştır.

ABD’nin dış politikası, Türkiye’nin iç politikasında zemin, aktör, yapı, kurum arayışındadır. Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı zayıflatmak, partisini parçalamak ve Türkiye’nin iç politikasında bütünleşme zeminini dağıtmak bu arayışın izleridir.

Bu yüzdendir ki, ABD zaviyesinden Türkiye’nin iç politikası, ABD’nin dış politikasıdır. Bu duruma kimlerin hevesleneceğini yakında çok daha net göreceğiz…

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …