Anasayfa / Köşe Yazıları / Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yeni hamlesi ve Kılıçdaroğlu’nun ABD’deki sözleri

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yeni hamlesi ve Kılıçdaroğlu’nun ABD’deki sözleri

Önce deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmayı imzaladılar. Sonra bu anlaşmanın korunup kollanması için güvenlik ve askeri işbirliği anlaşması yaptılar. Şimdi de deniz yetki alanlarında ki hidrokarbon zenginliklerin tespit edilmesi, çıkarılması ve kıymetlendirilmesi için yeni bir anlaşmaya imza attılar.

Türkiye ve Libya’nın attığı bu adımlar, zorlu bir sürecin ürünü. Doğu Akdeniz’de oldu bittiye getirilerek yapılan hak ihlallerine karşı, oluşturulmak istenen kalıcı sömürge düzenine karşı iki ülkenin ortaya koyduğu sağlam irade, tüm zorluklara rağmen mesafe aldı ve şimdi de kıymetli bir sonuca doğru yol alıyor.

Doğu Akdeniz’in kaynaklarına göz diken emperyalist refleks, hemen devreye girdi ve rahatsızlıklarını peş peşe dışa vurdu.

Fransa ve İtalya yanlarına aldıkları Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte askeri tatbikat düzenledi. Amaç; Doğu Akdeniz’in hidrokarbon kaynaklarına sahip olmak, rahatsızlık; Türkiye’nin haklarını sonuna kadar koruma kararlılığı ve tatbikatta hedef; Türk sondaj gemisiydi.

Türkiye’nin Libya ile yaptığı hidrokarbon anlaşmasından duydukları kaygıyı, sözüm ona askeri mesajlarla vermeye kalktılar.

Öte yandan aynı çevrelerden peş peşe siyasi açıklamalar da geldi. Fransa Dışişleri Bakanlığı, anlaşmanın uluslararası deniz hukukuna aykırı olduğunu iddia etti.

Mısır ve Yunanistan dışişleri bakanları da Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenledikleri basın toplantısında anlaşmanın sözüm ona “yasadışı” olduğunu ilan ettiler.

Avrupa Birliği (AB) sözcüsü Peter Stano’da aynı telden çalarak; “2019 Türkiye-Libya Mutabakat Anlaşması üçüncü devletlerin egemenlik haklarını ihlal etmekte olup deniz hukukuna aykırıdır” dedi.

Tekrar hatırlatalım ki; Libya ve Türkiye arasındaki hidrokarbon anlaşması, 2019’daki deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakatının bir uzantısı olarak imzalandı.

Emperyalist refleksin ve uzantılarının rahatsızlıkları, bizim için mutluluktur. Dışa vurdukları rahatsızlıklar; aslında Türkiye’nin attığı adımların, kıymetini, gücünü ortaya koyması bakımından da önemlidir.

Tabii rahatsızlık duyacaklar. Doğu Akdeniz’in yükselen yeni enerji jeopolitiği üzerinden, kurmak istedikleri sömürge düzeni bozuluyor.

Yayılmacı, saldırgan, kumpascı emperyalist refleksin bu rahatsızlıkları dışa vurmaya devam ededursun Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da gerçeklerin altını çizerek, şu tespitleri yapıyor;” imzaladığımız hidrokarbon anlaşması hem karada hem denizde ve yetki alanlarımızda kazan-kazan anlayışıyla Türk ile Libya firmalarının birlikte araştırma, sondaj gibi işbirliğine gitmesini hedefliyor.

Bu, iki egemen ülke arasında imzalanan bir anlaşmadır. Bu anlaşma yürürlükte olan bir anlaşmadır. Ayrıca hem Türkiye hem de Libya böyle bir anlaşmayı imzaladığını BM’ye bildirmiştir. Biz kıta sahanlığımızın sınırlarını da BM’ye kaydettirdik.

İmzaladığımız anlaşmalar iki egemen devlet arasında, Libya ve Türkiye arasında kazan-kazan anlayışıyla imzalanan anlaşmalardır. Dolayısıyla üçüncü ülkelerin, iki egemen ülkenin imzaladığı anlaşmaya müdahale etme hakkı yoktur. Onların ne düşündüğü önemli değil. Önemli olan, bizim imzaladığımız anlaşmalar iki ülke ve iki ülke halkına faydalı mı, faydalı değil mi? Biz buna bakarız. İmzaladığımıza göre de burada karşılıklı fayda görüyoruz, kazan-kazan anlayışıyla.

Biz her alanda Libya ile ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz. Libya’nın üçüncü ülkelerle ilişkilerini geliştirmesinden biz ancak memnuniyet duyarız. Libya’nın egemen bir devlet olduğunu o ülkeler de unutmasınlar. Olumsuz anlamda Libya’nın içişlerine karışmayı bıraksınlar.”

Türkiye’nin dış politika stratejisinin esasından yansıyan bu sözler, Türkiye’yi içe kapatmaya çalışan refleksin, sonuç alabilmesinin imkansızlığını da ortaya koyuyor.

Türkiye’nin Libya konusunda attığı adımları baltalamaya çalışan emperyalist refleksin şer hevesi belli de, ya Libya tezkeresine TBMM’de peş peşe iki kez “hayır” oyu veren CHP’nin bu konudaki yaklaşımı ne anlama geliyor? Libya konusunda gelinen süreci görmüyorlar mı? Görüyorlarsa bu konuda neden destek değil de, PKK’nın siyasi ayağı HDP ile aynı tavrı sergiliyorlar?

Bu soruları hiç sormayalım mı? Cevaplarını hiç merak etmeyelim mi?

Öte yandan KKTC’nin tanınması konusunda önemli gelişmelere tanık oluyoruz. Rusya’nın KKTC’ye doğrudan uçuş yapma kararı, ardından dış temsilcilik açma adımı, son derece önemli gelişmelerdir.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin emperyalist kuşatmaya karşı verdiği kararlı mücadelenin sonuçlarıdır.

Öte yandan, Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’nin taraf olmaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın barış çabaları, Türkiye’nin çıkarlarının korunmasındaki güçlü kararlılığını ortaya koyuyor.

Şimdi de, Rusya Devlet Başkanı Putin’in; “Türkiye enerji üssü olabilir” önerisiyle yeni bir adım atılacağı anlaşılıyor.

Tüm bu gerçeklerin zemininde, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyaretinin gerçek nedeninin neler olduğu, hangi zorunlu ihtiyaçtan doğduğu merak konusu olmaya devam ederken, ABD ziyareti sırasında Ukrayna-Rusya savaşına ilişkin, “Ukrayna’nın yanında yer almalıyız” sözleriyle ABD’ye vermek istediği mesajın karşılığını alabilecek mi? Buna yine ABD’de de söylediği; “siyasi tutukluları serbest bırakacağız” mesajı da eklenirse ve bir de duyamadığımız başka sözleri de varsa ABD ziyaretinin karşılığını gerçekten alabilecek mi?

Bekleyip… Göreceğiz…

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …