Anasayfa / Köşe Yazıları / Kaset kumpası ve değişen CHP

Kaset kumpası ve değişen CHP

Siyasetin dili sadece sertleşmiyor aynı zamanda siyasi meşruiyeti zedeleyecek bir dile dönüşüyor. “Sözde cumhurbaşkanı” vurgusunda ısrarcı olanlar, millet iradesini yok saymanın siyasi sorumluluğunu da üstlenmiş oluyor. Çok sayıda seçim kaybedilse de genel başkanlık koltuğunda ısrarla oturmanın siyasi sorumluluğunu üstlenmek neyse “sözde cumhurbaşkanı” vurgusundaki ısrarcı tutumda aynı ruh halinin ürünü.

Bu noktada hemen belirtelim ki, kişisel hakarete varan ifadeleri, kim tarafından kullanılırsa kullanılsın doğru olmadığına da ifade etmeliyiz. Ancak “sözde” ifadesiyle murat edilenin taşıdığı siyasi anlam farklı bir iklimin mahsulüdür. Uzunca bir süredir özünde Türkiye’yi dizginlemeye dayalı küresel bir projenin dayandığı dil ve yakıştırma; doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak, “diktatör” karalamasıdır. Buna dayalı; “Erdoğan düşmanlığı”, “Erdoğan’ı şeytanlaştırma” çabası, küresel bir projedir. Bu proje; Türkiye’nin son dönemdeki ve bilhassa 15 Temmuz küresel kaos planının bertaraf edilmesi sonrasında tam bağımsız Türkiye hedefinin verdiği rahatsızlığın örtülü ürünüdür.

Türkiye’nin 100 yıl sonra yeniden emperyalizme karşı verdiği mücadeleden rahatsız olanların, sözüm ona Türkiye’yi değil de sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak, gerçek niyetlerini gizlemeye çalıştıklarına tanık oluyoruz.

Fransa cumhurbaşkanı kalkıp; “Sorunumuz Türk halkıyla değil Erdoğan’la’’

demesi veya yeni ABD başkanı Biden’ın, öteden beri arzu ettiği Erdoğan’dan kurtulma niyetini açığa vurması meselenin özünü saklama çabasıdır. Meselenin özü; Türkiye’nin Türkiye’den yönetilme kararlılığıdır.

Esasen bu kararlılık zorlu bir mücadeleyle sürüyor. Sürmek zorundadır. Zira ne terör örgütlerini üzerimize salan emperyalist odaklar niyetlerinden vazgeçmişlerdir, ne de iç cephemizin bütünleşme anlayışını zedelemekten geri durmaktadırlar.

İç cephemizde siyasi partiler ve siyasi pozisyonlar bu noktada büyük önem taşıyor. Terör örgütlerinden arınmamış hiçbir siyasi kılıfı görmezden gelemeyiz. Bu noktada hukukun gereği bir yana siyasi sorumluluğu da Türkiye sevdasıyla taşımak esas olmalıdır.

Son günlerde çok tartıştığımız CHP İstanbul İl Başkanı’nın siyasi anlayışı da buna dahildir. O il başkanı ki, arkasında olduğunu söylediği, sosyal medya mesajlarındaki ifadeler, vahim bir tabloyu ortaya koyuyor.

Dün köşe yazısında Mahmut Övür bu vahim mesajları sıralamıştı. Ondan alıntılayarak tarihleriyle bizde aynı şekilde sıralayalım;

Tarih 24 Nisan 2012: “Tarihte bugün: Ermeni Soykırımı başladı. Katledilen Ermeni vatandaşlarımızı anıyoruz, 19.15’te Taksim’deyiz.”

11 Ocak 2013: “İnsanlık tarihi kadın ile başlar. İnsanlık kadına yapılanlarla kaybeder, demiş Sakine Cansız. Ve insanlık yine kaybetti.”

19 Mayıs 2013: MLKP kurucularından olduğu söylenen Hasan Ocak’la ilgili tweet’i: “Hasan Ocak yaşıyor. Komutana bin selam.”

11 Mart 2014: “Devlet katil değil, seri katil.”

15 Temmuz 2016: “Tekbir getirerek, boğaz keserek mi demokrasi mücadelesi verilir. Allah’ınız sizin de belanızı versin.”

Bu tweet’leriyle ilgili il başkanı Kaftancıoğlu’nun yargı süreci devam ediyor. O bir yana esasen siyasi açıdan hâlâ bu il başkanı korunup kollanıyorsa, görüşleri doğrudan genel başkan nezdinde rahatsızlık uyandırmıyorsa, o vakit bu siyasi anlayış, partinin üst yönetimi açısından siyaseten kabul edilmiştir. Bu noktada görünen odur ki; CHP’nin genel başkan değişikliğinden sonra değişen çizgisinin en somut işareti ve sembolü Canan Kaftancıoğlu’nun varlığı ve onun desteklenmesidir.

Bu noktada ister istemez yine akla kaset kumpasına dayalı genel başkanlık değişimi geliyor. Bu noktada; Deniz Baykal döneminin CHP genel başkan yardımcısı Onur Öymen’in yeni yayınlanan “Baskılara Direnirken” isimli son kitabında kamuoyu ile paylaştığı çarpıcı bir bilgi dikkat çekiyor.

Kitabın 402. ve 403. sayfalarında merkezi İsveç’te olan ABD bağlantılı Silk Road Enstitüsü’nün hazırladığı Türkiye ile ilgili bir rapordan söz ediliyor. Merkezin yöneticisi, kaset kumpasından çok önce, Deniz Baykal henüz genel başkanken Ankara’ya gelerek, Onur Öymen’i parti merkezinde ziyaret ediyor ve bu raporu ona takdim ediyor. 77 sayfadan oluşan bu raporda Türkiye ile ilgili gelecekte olması muhtemel 3 senaryodan söz ediliyor. Senaryolardan birinde askeri darbe ihtimali yer alıyor.

Senaryolardan üçüncüsü ise CHP genel başkanlığıyla ilgili. Raporda deniyor ki; “Deniz Baykal istifa etmek zorunda bırakılır. Onun yerine Kemal Kılıçdaroğlu parti politikalarını değiştirir ve bunun üzerine Avrupa’daki bazı partiler tarafından desteklenir.” (“Baskılara Direnirken”, Remzi Kitabevi, Onur Öymen, sayfa 403)

Kitabında Onur Öymen, “zorunda bırakılır“ ifadesine dikkat çekiyor ve soruyor; “Bu bir tahmin miydi? Bir temenni miydi? Bir beklenti miydi? Yoksa Baykal’a bir gözdağı mıydı?”

Ne dersiniz?  

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …