Anasayfa / Köşe Yazıları / İdlib’de kirli oyun

İdlib’de kirli oyun

İdlib’den gelen acı haber hepimizin yüreklerini dağladı. Alçakça yapılan saldırı sonrası şehit düşen Kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, Gazilerimize acil şifalar diliyoruz.

Milletçe birlik içinde sımsıkı olmanın, topyekun direnç, inanç, mücadele bütünlüğümüzü korumanın zorunlu olduğu günlerin içindeyiz.

Yaşadıklarımızı çok iyi kavrayarak, bilgileri bilinç düzeyine yerleştirerek, soğukkanlı ve her şeyden önemlisi siyasi bakış açısı farklılıklarına kapılıp, Türkiye’nin İstiklal davasını zedelemeyen yaklaşımlar sergilememiz önceliğimiz olmalıdır.

Suriye meselesinde esasen süreç analizi yapılmalıdır. Yoksa iktidar-muhalefet çekişmesinin cenderesinde, bazı yöntem tercihlerinin isabetsizliği üzerinden meselenin özünü yok saymamalı, gerçekleri Türkiye merkezli hassasiyetle ele almalıyız.

Her şeyden önce bir kez daha saptamalıyız ki, Suriye’nin kaosa sürüklenmesinin sebeplerini doğru saptamazsanız geldiğimiz noktayı da doğru anlayamayız.

Arap Baharı sürecinde Suriye’ye ilk yansıyanlar; babadan oğula geçen baskıcı yönetimin mağduriyetlerine yol açtığı, birbirinden farklı kesimlerin çeşitli gösterilerle demokratik taleplerini daha yüksek sesle duyurmalarıdır.

Bu grupların henüz daha haklı taleplerini siyasi anlamda ete kemiğe büründüremeden Esad şiddetliyle karşılaşmalarıyla Suriye kaosu başlamış oldu. Bu süreçte Türkiye’nin bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğrudan Esad’a son derece samimi uyarıları oldu. Çeşitli vesilelerle sık sık temas kurularak, bu uyarılar tekrarlandı.

Türkiye’nin bu çabası yakın komşuluğun, dostluğun ve her iki ülkenin huzuru ve güvenliği içindi. Maalesef bunun değeri bilinmeyerek, şiddetin tırmandırılması yeğlendi ve terör örgütlerine de uygun iş iklimi sağlandı.

Doğu Akdeniz’in yükselen yeni enerji jeopolitiğine odaklanan küresel ve bölgesel tüm güçler Suriye için ajanda tutmaya başladılar ve buna bağlı karanlık çıkarlarının kör düğümlerini Suriye’nin üzerine attılar. Terör örgütlerine ihaleler verdiler, sahaya sürdüler. Esad da bu iklime eklemlendi ve bu iklimden meşruiyet arayışına girişti. Adeta eliyle petrol bölgesi Rakka’yı DEAŞ terör örgütüne teslim etti. Böylece muhaliflerle terör örgütlerini ilişkilendirme manipülasyonuna uygun ortamı elde etmiş oldu. DEAŞ-PKK terör tahterevallisinde, ikisi arasında mekik dokudu. Sonuçta ABD destekli PKK terör örgütü, topraklarının üçte birini işgal etti. Dün de, bugün de bundan zerre kadar rahatsızlık duymadı.

Tüm bu tezgahlar, kirli ilişkiler ve hesaplar yaşanırken, Türkiye doğrudan kendisini tehdit eden terör örgütlerine karşı amansız bir mücadeleye girişti.

Bu mücadele; Türkiye’nin geleceğine sahip çıkma, istiklalini muhafaza etmek için hayati değerdeydi. Bir tercih değil, zorunluluktu.

Türkiye bu mücadeleyi vermemiş olsaydı, bugün Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru doğudan-batıya uzanarak, Türkiye’yi içeriye kapatıp, tehditlerini büyütecekti. Bununla beraber Türkiye; Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi’ne hapsedilmiş bir edilgen Türkiye pozisyonu düzeyine düşürecekti. Bölgenin tüm mazlum halkları birbirine düşmanlaştırılarak, bölge; küresel güçlerin kirli enerji oyununun bir gereği olarak, bütünüyle terör tarlasına dönüştürülüp, ufalanmış, dağıtılmış bir akıbetle karşı karşıya kalacaktı.

Muhtemel bu tabloya asla boyun eğmeyen Türkiye’nin, bugünkü mücadelesi bu yüzdendir ki, istiklal mücadelesidir. Hem ABD hem de Rusya’nın verdikleri sözleri tutmamaları, attıkları imzalara sadık kalmamaları, sahada ve masada farklı tutum sergilemeleri bizim kararlılığımızı asla zedeleyemez.

Unutulmasın ki; “ya istiklal ya ölüm” demiş bir milletin bileğini kimse bükemez… 

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …