Anasayfa / Köşe Yazıları / Emperyalizme göre; “Korkunç İkizler: Brezilya ve Türkiye”

Emperyalizme göre; “Korkunç İkizler: Brezilya ve Türkiye”

Brezilya’da Lula de Silva 11 yıl aradan sonra yeniden devlet başkanlığına seçildi.

İktidarda olduğu 2003-2011 yılları arasında ülkesi için önemli işlere imza atarken, Latin Amerika’ya yönelik emperyalist saldırılar karşısında da tavrını, ortaya koymaktan geri durmadı.

Başta Venezuela olmak üzere, ABD’nin hegomonik baskısını üzerlerinde daima canlı tuttuğu; Bolivya, Kolombiya, Arjantin, Küba, Şili gibi diğer Latin Amerika ülkeleriyle de dayanışma içinde oldu.

Lula; ABD’nin İran’a yaptırımında da, Filistin’e yapılan baskılar ve kuşatma karşısında da emperyalist reflekse karşı duruş sergiledi.

Türkiye’yle de yakınlaşarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde önemli işbirliklerine imza attı.

Bu işbirlikleri, süreç içinde stratejik nitelik kazandı. Bu durum zaman içinde özelikle ABD’nin dikkatini çekti. İki ülkenin özellikle G-20 içindeki rolleri ve etkileri gelecek için ince hesaplara yol açtı. Sistemin hegemonyasına karşı çevreden, merkeze doğru ilerlemeye başlayan ve bu konuda birbirleriyle stratejik işbirliğine de yönelen bu iki ülke için altan alta önlemler alınması, bu ince hesapların içeriğini oluşturdu.

Emperyalizm ince hesaplarını sahaya sürmeye başladı. Gizli servisler özel hazırlıklar yaptılar. ABD derin yapısının unsurları, iki ülke içindeki uzantılarını hareketlendirmeye başladı.

ABD derin devletinin piyonları FETÖ, Brezilya’da sinsice konumlanarak, iki ülkenin stratejik ilişkilerini, emperyalist efendileri lehine tahkim etmek üzere pozisyon aldı.

Bu süreçte ayrıca çeşitli raporlar, yazılar, makaleler yayınlanmaya başladı. Bunlar arasında bir makalenin hatırlanması gerekir. ABD’nin The American Interest dergisinde 2009 yılında yayınlanan, Prof. Dr. Walter Russell’ın “Korkunç İkizler: Türkiye, Brezilya ve Amerikan Dış Politikası’nın Geleceği” başlıklı makalesi adeta derin ABD’nin iki ülke için yapması gerekenleri gerekçesiyle ortaya koyuyordu.

Bu makalede özellikle ABD açısından Türkiye ve Brezilya’ya dikkat çekilerek, ifade ediliyordu ki; “Son zamanlarda iki orta seviyeli güç: Türkiye ve Brezilya, uluslararası arenada kendilerini sadece eskisinden daha çok göstermekle kalmayıp, bunu Amerika’nın dış politikalarına karşı gelecek şekilde yapıyorlar.”

Bu tarz tespitler makalede sıkça yapılıyor ve her iki ülkenin IMF bağının kopmasına ve aralarındaki stratejik anlaşmalara dikkat çekiliyordu.

Makalede geçen bu ifadeler, kişisel tespitler olmanın ötesinde derin anlamlar içeriyordu.

İki ülkenin yükseliş sürecine girmesinin ve buna bağlı olarak, Lula-Erdoğan yakınlaşmasının rahatsızlığı, ülkelerin iç bünyelerinde dış destekli kaos senaryolarının sahneye koyulmasını gerekli kıldı.

Türkiye’de Gezi kalkışması, masum gerekçeler kullanılarak, boyutlandırıldı. Özellikle gençlerin sokaklara dökülmesi, yağmalamaların, kırıp dökmenin yaygınlaştırılması, tüm Türkiye’ye yayılması istendi.

Emperyalizmin piyonları, aparatları, derin yapıları harekete geçirildi.

Brezilya’da da benzer bir süreç başladı. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi masum gerekçeler kullanılarak, büyük bir kaos planı devreye sokuldu.

Gezi’de yeşil duyarlılığı, Brezilya’da Sao Paulo, Rio de Janeiro gibi büyük şehirlerde toplu taşıma ücretlerine getirilen 10 centlik artış, sokakları yakıp yıkmanın ve giderek hükümetleri devirmenin kıvılcımı olarak kullanıldı.

Türkiye’de; “mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş. Sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel” çağrıları yapılırken, Brezilya’da da; “mesele 20 cent değil” itirafı yapılıyordu.

Brezilya’da Sao Paulo sokaklarında; “Her yer Taksim, her yer Brezilya ” pankartları açılıyordu.

Bu kaos çıkarma süreci, her iki ülkede de benzer işleyişle cereyan etti. Sokaklardaki gösterilerde kullanılan ritüeller, her iki ülkede aynı şekilde görülüyordu. Kırmızı elbiseli kadın, sokakta piyano çalan adam, duran insanlar hem İstanbul’da hem de Brezilya’da şehirlerinde boy gösteriyordu.

Sonuçta Türkiye’de hedeflediklerine ulaşamadılar. Hükümeti devirmeyi başaramadılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlam iradesiyle bu küresel saldırı püskürtüldü.

Brezilya’da sonuçları farklı oldu ve sarsıcı etkileriyle emperyalizm Türkiye’de başaramadığını Brezilya’da kısmen başardı.

Ancak bu başarı çok sürmedi. Sonuçta Lula yeniden zafer kazanarak, iktidara geldi.

Lula da Silva, 2013’te Türkiye’de Taksim Gezi Parkı’nda ve Brezilya’da Sao Paulo’daki ulaşım eylemleri ile başlayan ve ulusal çapta eşzamanlı meydana gelen protestolar sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendilerini aradığını söyledi ve dedi ki; “Erdoğan 2013’te bizi aradı ve ‘Bu meydanı iyileştirmeye çalışan bir hareket değil, hükümeti devirmek istiyorlar. Bu yüzden Brezilya’da dikkatli olun’

Tüm bu gerçekler gün gibi ortadayken, Türkiye’de emperyalizme karşı laf edemeyenler, Türkiye’nin küresel saldırılara uğramasında emperyalizmin safına düşenler şimdi Lula’nın zaferini, utanmadan kendi heveslerine malzeme etme çabasındalar.

Oysa açık gerçek ortadır ki, asıl mesele; sağ-sol saflaşması değil, anti-emperyalist dayanışmasıdır.

Hep deriz ya; emperyalizme karşı direnen kazanır…

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …