Anasayfa / Köşe Yazıları / 6’lı masanın sistem çelişkileri

6’lı masanın sistem çelişkileri

2023 seçimine ilişkin siyasetin seyri giderek kızışıyor. 6’lı masanın bazı paydaşlarının birbirinden kopuk aykırı çıkışları, muhalefet bloğunun nasıl ve nelerde bütünleşerek yol alabileceği sorusunu ve merakını katmerli hale getirmiş durumda.

Bir yandan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun, cumhurbaşkanına yönelik imza yetkisi çıkışından sonra özellikle CHP çevrelerinden gelen sert tepkilere karşı bu defa da onlara cevaben; “bırakalım siyaseti bu çokbilmişlere. Şunun oy oranı bu desinler çıkalım o zaman masadan, ayrılalım. Seçim mi kazanacaksınız?” demesi bir başka tartışmaya yol açtı.

İyi Parti, Davutoğlu’nun bu çıkışının masada konuşulmadığını söyleyerek, Davutoğlu’nun ifadelerine yakınlık duymadıkları anlaşılırken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise aksine Davutoğlu’nun sözlerine karşı çıkmadığını ortaya koydu.

Bugüne değin Kılıçdaroğlu’nun ortak aday olma isteğini, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “kazanacak aday değilsin” imasıyla, ” kazanacak aday” hatırlatmasını sıkça yaparak adaylık fikrini köreltmeye çalıştı.

Kılıçdaroğlu da masadaki genel başkanların onayı olursa ortak aday olacağını ifade etmişti. Bu yüzden de, Meral Akşener’in adaylığına sıcak bakmamasına karşılık diğer 4 genel başkanın desteğini sağlamaya çalışıyor. O yüzden Davutoğlu’nun CHP içinde bile tepki duyulan açıklamalarına karşı çıkmadı. Hatta destekleyici üslubu benimsedi.

Buna karşılık Akşener de, yine Kılıçdaroğlu ismi dışında ortak aday konusuna odaklanarak, Kılıçdaroğlu seçeneğini köreltecek tutumunu koruyor. Böylece de CHP’yi de aşarak Akşener’in sıkça vurguladığı “birinci parti olacağız” iddiasının gereğini, CHP’nin altını tırtıklayarak, yapabilmeye yöneliyor.

Öte yandan yine Davutoğlu’nun kesin cümlelerle ifade ettiği diğer bir husus da; “genel başkanların cumhurbaşkanı yardımcısı olacakları” cümlesiydi. Bu durum da bugüne değin savundukları parlamenter sistemle yine çelişik bir durumdur.

Zira dillerinden düşürmedikleri “parlamentonun güçlenmesi” (oysa bugün geçmişten çok daha güçlü) öncelikliyse o zaman genel başkanların milletvekili seçilerek, kendi iddialarının bir gereği olarak parlamentoda olmaları ve güç katmaları gerekmez mi? Bunun yerine milletin seçtiği cumhurbaşkanını kuşatıcı cumhurbaşkanı yardımcılığını yeğlemesi doğru mudur? Bilindiği gibi cumhurbaşkanı yardımcısı olacaksanız, milletvekili olamazsınız ve dolayısıyla parlamentoda bulunamazsınız.

Oysa bugüne değin; iktidara gelmeleri durumunda uygulayacakları, benimseyecekleri politikaları açık açık ve çok ayrıntılı net bir şekilde ortaya koysalardı, o zaman en az %50+1 oy oranıyla seçilmiş olan cumhurbaşkanının yetkilerini elinden alarak, anayasada olmayan yetki kullanımına yönelerek, sıkça krize gebe bir tuhaf durumu ortaya koyma ihtiyaçları olmayacaktı.

Şimdi aslında yapılmak istenen; ortak aday olmayan genel başkanın fikirlerle değil, cisimleriyle ortak adayı tahkim etme niyetidir.

6’lı masanın sürekli hatırlattığı; “bizler ayrı fikirleri olan, farklı partileriz ama asgari müştereklerde buluşuyoruz” cümlesi iktidara hazırlanan bir yapının cümlesi olamaz. Olursa da asla yeterli olmaz. Zira fikir kulüpleri değiller ve fikirler festivaline hazırlanmıyorlar.

Bu yüzden esas olan, asgari müştereklerde buluşulmasının çok ötesinde azami ayrıntılarda müştereklik oluşturabilme kabiliyetini, becerisini, iradesini gösterebilmektir. O zaman ortak adayın seçim bildirgesi de hazırlanmış olur ve hukuk dışı, anti demokratik imza denetimine de gerek kalmaz.

Öte yandan sürekli söylenen yapmak istediklerinin şimdilik geçiş süreci için olduğudur. İyi de geçiş sürecinin mutlak geçiş sağlayabileceğini nereden biliyorsunuz? Ya başaramazsanız geçişi? O vakit bu sistemde böyle mi devam edeceksiniz?

Bu kadar belirsizliği içinde barındıran yönetim önerisinin sorunsuz işlemesi mümkün değildir. Nitekim son tahlilde siyasetin gerçekliği pratiğinde saklıdır. Yani teori eninde sonunda pratiğe yenik düşer.

Her şey kağıda yazıldığı gibi ilerlemeyebilir. 30 milyonun üzerinde oy alan, seçmenin yarısından fazla oy alan bir siyasetçiyi sonuna kadar imzalarla denetleyemezsiniz, zaptı rapta alamazsınız.

Siyasetin nefis imtihanı zorludur. “Nefsimi ayaklar altına alırım” sözleri bile pratikte işlememiştir.

Yine işlemeyeceğinin ihtimali çok kuvvetlidir.

O yüzden belirsizliğe, muhtemel krizlere, karar alma süreçlerinin kilitlenmesine müsait bir eskiye dönüşten vazgeçilmesi, en kestirme yol ve Türkiye yararına olandır.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …