Prof. Dr. İ. Yaşar Hacısalihoğlu Resmi Web Sitesi
CHP tarafından “Suriye’de Barışa Açılan Kapı” teması ile gerçekleştirilen Uluslararası Suriye Konferansı İstanbul’da gerçekleştirildi. Suriye’nin tüm taraflarının yer almadığı toplantının sonunda bir sonuç bildirgesi yayımlandı.
Sonuç bildirgesi; Suriye’nin kör düğümlerine bütünüyle değinmeyen, bu noktada Suriye gerçeğine ilişkin birçok hususun yer almadığı bir bildirge niteliğinde. Oysa Suriye gerçeğinde Türkiye’nin duyarlılığı çok açık ve net ortada duruyor. Türkiye için temel mesele; ABD destekli PKK-PYD-YPG terör yapısının tehdit olmaktan çıkartılmasıdır. Bu gerçeklik, söz konusu konferansın sonuç bildirgesine hiç yansımamış durumda. Bu duruma ilişkin herhangi bir vurguya ve çözüme dair bir fikre bildirgede yer verilmemiş.
Bu arada konferansa katılanlar arsında bir isim çok dikkat çekiyor. Bu isim; ABD’li akademisyen kimliğiyle Amy Austin Holmes. Holmes; PKK/PYD-YPG terör yapısının çok iyi tanıdığı, dostluğunu kazanmış, örgütün meşrulaştırması için çaba sarf eden bir kimlik. “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyini istilasına karşı çalışılmalı. Türkiye’nin PKK ile barış görüşmeleri başlamalı” sözleri ona ait. Nitekim konferansta CHP Genel Başkan Yrd. Ünal Çeviköz yönettiği oturumdaki konuşmasında Holmes; PKK/PYD’yi “barış gücü” olarak nitelendirmiş. Oturumu yöneten Çeviköz’ün Austin’e yanıt vermemesi dikkat çekici.
Bu haliyle bakıldığında konferansa PKK/PYD-YPG terör örgütünden doğrudan katılımın olmadığı görüntüsüne rağmen, hamiliğini yapanın katılımı, konferansa gölge düşürmüştür.
Suriye’nin en zengin doğal kaynaklarının, en verimli topraklarının bulunduğu ve ülkenin %30’unu oluşturan Fırat’ın doğusundaki bölgeyi, ABD himayesinde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kılıfına bürünerek, işgal eden PKK/PYD-YPG terör yapısının koridor yapılandırma çabası devam ediyor. Türkiye’nin bu şer girişimine yönelik kararlılığını da sürüyor. Şimdilerde ABD’yi bu bölgede tesis edilecek bir güvenlikli bölge konusunda ABD’nin verdiği sözleri tutması bekleniyor. Ama bu bekleyiş, gerçekçi bir süreden sonra bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilan ettiği gibi, Türkiye’nin haklı müdahalesini de köreltmeyecek, ortadan kaldırmayacak.
Bu noktada da CHP üst yönetiminin yaklaşımı, çelişkiler içeriyor. Örneğin; CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün bir gazeteciyle yaptığı söyleşide; Türkiye’nin ABD ile yürüttüğü ancak tam uzlaşmanın sağlanamadığı “güvenli bölge” planını değerlendirerek şöyle diyor; “Türkiye nüfus mühendisliği yapıyor. Suriyelileri gönüllü olmadan gönderirse uluslararası hukuka aykırı davranmış olur. Sözünü ettiği bölgeye daha önce oralarda yaşamayanları yerleştirmeyi planlıyor. Peki o insanların güvenliğini Suriye yönetimiyle görüşmeden nasıl sağlayacak? Bu olmadan hayata geçirilecek bir güvenli bölge planı Suriye’yi böler”.
ABD-Türkiye ilişkilerini de değerlendiren Çeviköz sözlerine şunları ekliyor; “ABD ile güvenlik bölge konusunda nihayet anlaştık diyorsunuz. Hemen sonra mühlet veriyor, 2 haftada istediklerimiz olmazsa bu işi tek başımıza yaparız diyorsunuz. O zaman ABD gözünde de inandırıcılığınızı kaybediyorsunuz. Onun için 24-25 Eylül’de görüşme beklentinizin karşılanmaması, ABD’nin Türkiye’yi inandırıcı bulmamasındandır.”
Bu sözler Türkiye zaviyesinden söylenmiş olamaz. İnandırıcı olmayan ABD değil de, bizmişiz. Yani ABD’nin açıkça ortaya koymadığı gerekçeyi kendisi üretiyor. Üstelik Fırat’ın doğusundaki PKK varlığına karşılık, ABD’yi değil de, Türkiye’yi inandırıcı olmamakla suçluyor.
Türkiye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı askeri harekatlarıyla ne denli inandırıcı olduğunu ortaya koymuştur. Aynı kararlılık, Fırat’ın doğusu için de sürmektedir. Türkiye’nin güvenli bölge yaklaşımını, “nüfus mühendisliği” olarak nitelendiren anlayış, Türkiye’nin değil, ABD ve onun desteklediği SDG görüntüsü altında PKK/PYD-YPG’nin tezlerine yakın duran anlayıştır.
Çok yazık…