Anasayfa / Köşe Yazıları / ABD’nin ilgisine mazhar olmaya çalışanlar

ABD’nin ilgisine mazhar olmaya çalışanlar

Türkiye zorlu bir fazın içinde. İçeriden, dışarıdan örtüştürülmeye çalışılan siyasi, ekonomik askeri ve stratejik sıkıştırmalar sürüyor. İç siyasette yeni aktörler ve yeni ittifakların desteklenmesine ilişkin ABD ilgisi bu zorlu fazın en yoğunluklu alanı.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin İdlib ve Suriye rejimi üzerinden dalgalı bir sıkıntılı seyre girmesi, ABD cenahını hareketlendirmiş durumda. Tam da bu fazın içine taşınan, CIA bağlantılı Rand raporları, Türkiye –ABD ilişkilerini sözde onarmaya matuf tespitlerle pozisyon alıyor. Tabii tüm raporların hedefi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Onsuz bir Türkiye arzusu. Bunun için de adına demokratik muhalefet dedikleri bir sıfatlandırmayla yeni bir siyasi ittifak zemini oluşturularak, hedef olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye’nin bugününden ve geleceğinden koparabilmek gayreti öne çıkıyor. Raporlarda darbe kışkırtıcılığından tutun da isimler üzerinden fitne tohumları ekmeye varan her türlü gayret dikkat çekiyor.

AK Parti’yi parçalayabilmek, fitne kanallarını öncelikle orada işletebilmek en öncelikli hevesleri. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üzerinden başlatılan yıpratma çabaları, siyasi yeni bir ittifak yapılanmasıyla ve tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı üzerinden sonuç alabilmeyi hedefliyor.

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün belki de ilk defa çok daha net olarak siyasi, stratejik nitelikte birçok önemli konuda görüşlerini ortaya koyması da içinde bulunduğumuz bu zorlu fazın bir başka ürünü. Mesela Gül diyor ki, “ S-400 meselesinde yanlış yapıldı. Türkiye’nin hard power’ı çok kullanması caydırıcılığını azaltır. Onun yerine Türkiye’nin soft power’ı devrede olmalıdır. Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yanadır. Kürt sorunu artık uluslararası bir meseleye dönüştü.”

Gül’ün bu yaklaşımları bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu mücadele zemininden apayrı bir rengi ortaya koyuyor. Bu yaklaşımlara karşılık şu gerçekleri hatırlatmak gerekir. Her şeyden önce unutulmamalıdır ki; Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden dayatılmak istenen terör koridorunu ve nihayetinde oluşturulmak istenen garnizon devletçiğine müdahale etmeseydi iç yapımızı hedef alacak kaotik bir süreç başlayacaktı. Bu gerçeklik ortadayken hard power-soft power tercihinin yapılıyor olması son derece ilginçtir. Ayrıca S-400 meselesine sadece NATO zaviyesinde bakışın da yaşanan pratiği ve süreci ıskalayan bir bakış olduğu da açık bir gerçektir. Zira Türkiye’nin Patriot alımı için ABD’nin reddiyesinden hiç bahsedilmiyor ve S-400 sisteminin NATO ile çelişki içinde olmayacağının bizzat NATO tarafından da teknik olarak iddia edilemeyeceği gerçeği ortadadır. Diğer yandan “Kürt sorunu” nitelemesiyle neyin kastedildiğinin ve PKK/PYD-YPG terör yapısı içinde ne anlama geldiğini ayırt etmeden meseleyi uluslararası boyut atıfı yapmak da yaşananlarla çelişen bir izahtır.

Tüm bunlar ortaya koyuyor ki, Türkiye’nin iç siyasi gelişmelerine büyük yatırım yapılmaktadır. Beklenti büyüktür. Türkiye’nin istiklal mücadelesinde gedikler açmak en büyük arzudur. Kısacası zorlu bir fazın içinde olduğumuz bu süreçte, sıkça ifade ettiğimiz gibi Türkiye’nin iç politikası ABD’nin dış politikasıdır.

Türk Milleti bunun farkındadır. Her türlü maskeleme ve fitne çabası sonuçsuz kalacaktır. Buna olan inancımız tamdır…

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …