Anasayfa / Köşe Yazıları / Yeni bir jeopolitik ortam doğuyor

Yeni bir jeopolitik ortam doğuyor

Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu siyasal sistemi çözülme sürecine hızla girip, Sovyetler Birliği dağılırken, ABD’den yeni dünya düzenine ilişkin peş peşe bazı tezler ileri sürülmüştü. Onlardan biri de Profesör Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” teziydi. Herkesin diline dolanmıştı. Fukuyama’ya göre; Batı karşında Sovyetler Birliği ve Doğu bloğu yenilmiş ve artık tarihinde sonuna gelinmişti. Kimsenin yeni bir arayışa girmesine gerek olmadan gelinen durumu kabul ederek, Batı’nın, ABD’nin üstünlüğüne ve onun sisteme ilişkin önderliğine rıza göstermesi esas olmalıydı.

Bu yaklaşımın kabul edilmesi için insanın akli melekelerini yitirmiş olması lazımdı. Zira insan zihni ve iradesi var oldukça tarih sonlanamazdı. Bu tez ortaya atılıp yaygınlaştırılmaya çalışıldığı ilk zamanlarından itibaren, gerek derslerimizde, konferanslarımızda gerekse kitle iletişim alanlarında bu hususlara sıkça dikkat çekmiş ve tarihi yazımının asla sonlanamayacağını, insanlığın ihtiyaç duyduğu her alanda arayışının süreceği ve kuşkusuz tarihin yeniden yazılabileceğinin altını çizmiştik.

Bugün de tam bu evrenin içindeyiz. Yeniden tarih yazımı başlamıştır. Büyük dönüşümleriyle kayda geçecek, etkileri çok geniş ve derin olabilecek bir dizi değişim merhalesi ve hamleleri belirmiştir. Dünya Soğuk Savaş döneminden çıkıldığı ilk günlerin dünyası değildir. Yeni yükselen güçler sahne almanın çabası içindeler. Bu aktörlerin aralarında yakınlaşma giderek artıyor. Ortak kaygılara yönelik dayanışma çözümleri üretilmeye başlıyor. Başta ABD olmak üzere mevcut küresel aktörlerin gücünde aşınma dikkat çekiyor. Batı ittifakı içinde güvensizlik giderek yaygınlaşıyor. Batı ittifakında en çok önem verilen Avrupa Birliği (AB) projesinden İngiltere arkasına bakmadan çıkıyor. NATO sorgulaması bizzat Batı’nın öncü ülkeleri tarafından yapılıyor. Trump’lı ABD gücündeki aşınmayı kabul ederek, yeniden” büyük Amerika” hedefi koyuyor.

Tüm bunlar arasında Türkiye, yeni dönemin en dikkat çeken aktörleri arasında yerini alıyor. Yeni güç birlikteliklerinde kendi çıkarlarının gereği neyse ona göre davranıyor. Yeni işbirlikleriyle geleceğe daha sıkı sarılmanın kararlığını sergiliyor. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Orta Asya’dan Afrika’ya Türkiye yeni dönemin umut beslenen ülkeleri arasına giriyor. Venezuela Devlet Başkanı Maduro’nun sık sık dile getirdiği gibi Başkan Erdoğan, çok kutuplu dünyanın lideri olarak dünya halklarında değer buluyor. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ: Rusya ve Çin’i başını çektiği, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin üyesi olduğu örgüt) ve BRICS ( Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan birlik) gibi yeni yükselen güçlerin öncülüğünü yaptığı yapılara davet ediliyor. Üyelik yolu açılıyor. Bu ülkelerden başlayan tarihi ipek yolu yeniden canlanıyor. Atlantik’in mevcut küresel dayatmalarına karşı alternatif ekonomik kuruluşlar ve para gibi yeni araçlar geliştiriliyor. Yeni bir jeopolitik ortam doğuyor. Uzun ya da kısa ama kesin olan bir şey var ki, mevcut sistem işlemiyor ve değişim kapıda.

Bu değişimin öncü aktörlerinden biri de Türkiye. Gerek bulunduğu coğrafi ortamın üstünlükleriyle, gerekse tarihi birikimiyle, kuvvetli millet şuuruyla tüm mazlumlara ve medeniyet havzasına umut olmaya devam ediyor.

Bu özellikleriyle Türkiye; yeni dönemin en aktif, dengelerin ağırlığını, yönünü ve başarısını belirleyecek nitelikte ayrıcalıklı bir ülke durumundadır. Bu durumu Batı da biliyor. O yüzden Türkiye’ye ve ona yön veren Başkan Erdoğan’a yüklenmeye çalışıyor. Bugünden geleceğine engel olmanın gayretini sergiliyor.

Ama artık Türkiye, kazandığı özgüvenle geleceğine hiç kimsenin ipotek koymasına müsaade etmiyor. Direniyor… Bir tunç gibi direniyor… Biliyor ki; direnen kazanır…

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …