Anasayfa / Köşe Yazıları / Astana sürecinin İdlib sınavı

Astana sürecinin İdlib sınavı

Astana sürecinin aktörlerinin Tahran buluşması sonrası, İdlib üzerinden yeni bir evreye girilmiş oldu. Bu evre, Astana sürecinin hayatiyetini belirleyecek olan evre olarak tarif edilebilir.

Özellikle Türkiye ve Rusya’nın stratejik nitelikli birçok konuda tazelenen ilişki düzeyi, İdlib üzerinden yeniden sınanma ihtiyacına dönüşmüş durumda. Zira Türkiye açısından durum çok net ve hayati önem taşıyor. Suriye’de kimin gerçek terör örgütü olduğunu, kimin gerçek rejim muhalifi olduğunu sadece masada değil, sahada en iyi bilen, bunun için gereğini yapan ve terör örgütleriyle nasıl ayrımsız mücadele edilmesi gerektiğini sahada ortaya koyan tek ülke Türkiye’dir. Üstelik bunu geleceğe matuf herhangi bir stratejik çıkar hesabı için değil, bizzat varlığını korumak için yerine getirmiştir.

Türkiye’nin Suriye’deki varlığı ve mücadelesi açık bir vatan savunması anlamına gelmektedir. Bu mücadelenin Suriye’ye yansıyan kısmı ise; kirli ve karanlık çıkarların yörüngesinde parçalanma sürecini durdurmak, mazlum halkların geleceklerine ipotek koyanların oyunlarını bozmaktır. Oysa bu görev aynı zamanda Esed’e aittir. Kendi ülkesinin %30’ u halen ABD destekli PKK/PYD terör örgütünün işgalindedir. Bu konuda gücü yetmiyorsa Rusya’nın da desteğini de alarak, varını, yoğunu ortaya koyması gerekirken, bu konuda bırakınız kılını kıpırdatmayı bu örgütle ilişkisini, flörtünü hep canlı tutmuştur. Bu flörte ABD’de de dahildir. Esed, böylece Fırat’ın doğusundaki işgale rıza göstererek, ABD nezdinde koltuğunu korumayı esas almıştır.

ABD açısından da bu durum; PKK/PYD eliyle İsrail’e kardeşlik yapacak yeni bir garnizon devletçiğin inşasında, Türkiye’ye boyun eğdirmek adına ihtiyaç halinde Esed kozunu oynamak anlamına gelmektedir. Bunun için Suriye iç savaşının istediği biçimde seyretmesi, ABD’nin çıkarlarının gereğidir. Bu gereklilik kapsamında ABD tarafından; kimyasal silah kullanmamak şartıyla ve PKK/PYD terör örgütünü sorun etmemek koşuluyla Esed’in saldırganlığına göz yummak zaman kazanmak açısından tercih ediliyor.

Bu noktada dikkat çeken bir başka husus, Türkiye’yi ısrarla Esed’le masaya oturtabilme çabasıdır. Bu çabayı sergileyenlerin büyük bölümünün ortak amacı; ABD mühendisliğiyle oluşturulmak istenen Fırat’ın doğusundaki oldubitti ye karşı Türkiye’nin direncini kırmaktır. Bu yolla PYD-YPG terör örgütünün meşrulaştırılmasının iklimine Esed üzerinden Türkiye de bulaştırılmak istenmektedir.

Tüm bunlar sahada yaşanırken Astana sürecinin esasını oluşturan husus; Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve buna dayalı Suriye’nin asli unsurlarının dikkate alınacağı siyasi bir sürecinin başlamasıdır. Bu durum, Astana sürecinin taraflarının Türkiye gibi sahici, samimi olarak beklentileri anlamına geliyorsa o vakit sahadaki gerçeklik zemininde başka bir seçeneğin tercih edilmesi mümkün değildir. Aslında başka bir seçenek de yoktur. Astana sürecinin tarafları; ya ABD –İsrail ajandalı parçalanma sürecine boyun eğeceklerdir ya da Türkiye’nin haklılığında nihai olarak buluşacaklardır.

İdlib bu tercihe Rusya ve İran’ı zorlamaktadır. Tahran buluşmasında Başkan Erdoğan’ın yaklaşımında bu hatırlatma vardı. Ya meseleye Astana sürecinin ruhuna göre ele alır ya da bu süreci zedeleyerek sonlandırırız tercihine yönelik hatırlatmaydı. Nitekim bu hassasiyet ve Türkiye’nin haklılığından doğan kararlı tutumu neticesinde Rusya ve Türkiye başkanlarının görüşme trafiği hızlanarak artmıştır. Bu noktada da Türkiye’nin hassasiyetlerinin göz ardı edilemeyecek bir noktada buluşmanın gerekliliği, Astana sürecinin sürekliliğinin kararı anlamına gelecektir.

Putin de bu durumu çok iyi bilmektedir. Atılacak adımların bu hassasiyetlerden bağımsız olması da beklenmemelidir.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …