8 Aralık Suriye devriminden hemen sonra, bu köşede devrimin çalınma riskine işaret etmiş, her fırsatta, her zeminde bu riski hatırlatmaya devam etmiştim.
Bunun temel sebebi, Suriye’de dış ellerin çokluğuna dayanıyordu. O eller ki, kirli ellerdi ve şer ajandalarıyla Suriye sahasını kaosa sürüklenmesine zemin hazırladılar. Bunun için çoğu, terör örgütlerini kullandılar ve Suriye’nin terör tarlası haline gelmesine yol açtılar. Bunlar içinde ABD-İsrail ikilisi daha fazla yol alarak, terör örgütleri eliyle alan hakimiyetleri kurup, Suriye’nin toprak bütünlüğünü zedelediler, fiili olarak parça da kopardılar. Bunu yaparken de bir yandan DEAŞ terör örgütünü, diğer taraftan PKK terör örgütünü kullandılar. Onlar için DEAŞ’ın sahadaki varlığı, PKK’nın meşrulaştırıcı unsuru olması içindi. Nitekim PKK’nın yerleşmesi gereken jeopolitik hatlar ve bölgeler nereleri olacaksa, önce DEAŞ oralara yöneldi ve sözüm ona PKK, sahayı DEAŞ’tan temizlemek için mücadele verdi. İşin Türkçesi; bir terör örgütüyle, diğer terör örgütüne karşı sözde mücadele edildi. Bu maskelemeye, o tarihlerde; “terörün tahterevallisi” demiştim. Bir ucunda DEAŞ, diğer ucunda PKK’nın yer aldığı terörün tahterevallisi, birbirlerinin varlığını besleyen de bir düzenekte ve ikisinin de ipleri ABD-İsrail ikilisinin sahadaki operasyonel unsuru ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’ndaydı (CENTCOM).
Türkiye’yi hedef alan her iki örgüt böylece bu ikili tarafından korunup, kollandı. Soldukça sulandı. Terör örgütlerinin olmazsa olmazı olan; para-insan- silah bu ikili tarafından sağlandı. ABD binlerce TIR silahı, bütçesinden milyonlarca doları düzenli olarak terör örgütüne verdi. Esad ise bu yaşananlara Rusya müttefikiyle müdahale etmek yerine yeri geldi seyirci kaldı, yeri geldi destek oldu. O sadece Türkiye düşmanlığıyla yetindi ve bu tavrıyla sahadaki ABD-İsrail ikilisini ve onların desteklediği terör örgütlerini hiç rahatsız etmemiş oldu.
Suriye sahasındaki diğer tüm dış aktörler de kendi çıkarları için Suriye’nin iç savaşını, kaos ortamını, teröre açılmasını kullandılar. Sadece Türkiye Suriye’de kendi güvenliğini tehdit eden terör atmosferine sahici ve kararlı mücadele verdi. 4 büyük askeri harekatla ve daima yapılan operasyonlarla PKK terör örgütünün ilerlemesine izin vermedi. DEAŞ terör örgütüne karşı sahici mücadeleyi sadece Türkiye yaptı. Sonunda Suriye’de halkın devriminin gerçekleşmesi ile Suriye’nin üzerindeki şer ikliminin değişmesinin sürecine geçildi. Ancak Suriye’ye şer ajandalarıyla yaklaşanlar, telaşa kapıldılar. Huzura dair ikliminin yerleşik hale gelmesini engelleyebilmek için harekete geçtiler. İlk günden; terörsüz Türkiye, terörsüz Suriye’dir demiştim.
Bunu gören Türkiye hasımları, şimdilerde şer hedeflerini yeniden sahaya sürmenin çabasındalar. Sömürgeci emperyalizmin Siyonist, soykırımcı, terör karakolu İsrail, Suriye’nin bütünlüğünü zedelemek için her yolu deniyor. Suriye PKK’sını cesaretlendirmeyle, terörsüz Türkiye hedefini baltalamak için çırpınıyor.
Şimdi de Suriye yönetimiyle, Ahmet Şara’yla anlaşma yaparak, Suriye’ye hükmetmenin sinsi hesaplarını yapıyor. Bu hamlesi istediği gibi gerçekleşirse, devrimden hemen sonra dikkat çektiğim; Suriye devriminin çalınmasının maalesef ilk adımı atılmış olacak.
Ancak bilinmelidir ki, Türkiye için Suriye 911 km’lik uzun sınırıyla sınırlanmayacak bir güvenlik alanıdır. Suriye’nin bütünlüğü, tamamı, Türkiye’nin güvenliğidir.
Bu nedenledir ki, Türkiye Suriye’nin halk devriminin sömürgeci emperyalizmin ve onu soykırımcı, Siyonist terör karakolu tarafından çalınmasına izin veremez, vermemelidir.
Prof. Dr. İ. Yaşar Hacısalihoğlu Resmi Web Sitesi