Anasayfa / Köşe Yazıları / “Suudi Arabistan -İran gerginliği bir mezhep çatışması değildir”

“Suudi Arabistan -İran gerginliği bir mezhep çatışması değildir”

Suudi Arabistan ile İran arasında patlak veren gerilimin mezhep çatışması olmadığına vurgu yapan İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, gelişmelerin jeopolitik enerji odaklı önemli bir hesaplaşma olduğunu söyledi. Sünni-Şii karşıtlığı üzerinden maskelenen ve özellikle de bloklaşmayı arzu eden bu hamlenin İran eliyle Şii zeminden ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, bir süredir OPEC üzerinden Suudi Arabistan ve İran’ın özellikle petrol fiyatı noktasında büyük bir rekabet içinde olduğunu ifade etti. Suudi Arabistan’ın günlük 10 milyon varil üretimine karşılık İran’ın sadece 3 milyon varil üretimi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Hacısalihoğlu, “İran bundan çok rahatsız çünkü büyük bir ambargo altındaydı. Malum nükleer anlaşma sonrası şimdi Batı piyasalarına açılacak ve bu yeni sisteme entegrasyonunda en büyük arzusu günlük petrol üretimini aşamalı olarak yükseltebilmek hatta mümkünse Suudi Arabistan seviyesine çıkartabilmek” dedi.

“TÜRKİYE SÜNNİ-Şİİ MEZHEP ÇATIŞMASI GÖRÜNTÜSÜ VEREN ÇİZGİYE GİRMEMELİ”
Türkiye’nin İslam coğrafyasında hiçbir şekilde Sünni-Şii mezhep çatışmasını kabullenen bir çizgiye girmemesi gerektiğini ifade eden Hacısalihoğlu, “Türkiye bunu reddetmeli. Sünni-Şii mezhep çatışması olmadığını, ülkelerin kendi menfaatleri doğrultusunda bu durumu kullandıklarını öne çıkartmalı. İslami vurgular bütünlük üzerinden götürülmeli” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in İran’da gerçekleşen 29. Uluslararası Vahdet Konferansı’nda yaptığı konuşmaya vurgu yapan Hacısalihoğlu açıklamalarına şöyle devam etti: “Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in İran’daki Vahdet Konferansı’nda yaptığı konuşma son derece kıymetli bir konuşmaydı, Türkiye’nin de bunu kurumsallaştırması gerekiyor. İslam coğrafyasının terörize edildiğini, bu mezhep çatışmasının İslam coğrafyasında demokrasinin yerleşmesine engel olarak konulduğunu ifade eden bir vurguydu. Türkiye de bunları öne çıkartmalı çünkü Türkiye bu iş için en önemli ülkedir. Yani bütün bu karmaşanın aşılması konusunda Türkiye’nin daha aktif rol alması gerekir. İstese de seyirci rolünde olamaz. Zaten öyle bir iradesi de yok. Türkiye açık olarak bu tür olaylarda aktif diplomatik rolü üstlenmeye hazır durumdadır.”

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …