Anasayfa / Köşe Yazıları / Atlantik ittifakının iç cephe zorluğu

Atlantik ittifakının iç cephe zorluğu

ABD Başkanı Biden’ın seçim sürecinde ifade ettiği gibi Atlantik ittifakına yeniden dinamizm kazandırabilmenin çabasına girişmiş durumda.

Atlantik sistemine karşılık Çin ve Rusya’nın giderek güçlenen varlığına ilişkin, Batı ittifak zeminini dirileştirme ve mevcut sistemde her şeyi çok daha öncelikli kılma gayreti içinde.

Trump’ın Atlantik ittifakına zarar verdiği tezini işleyerek, özellikle Rusya’ya yönelik karşıtlık cephesini yeniden ve kuvvetlice olgunlaştırmayı hedefliyor. Kuşkusuz Çin de bu karşıtlık cephesinin odağı olarak konumlandırılıyor.

Biden’ın dış politika stratejisinde Atlantik cephesinin yeniden kuvvetli bir zeminde gözden geçirilmesi önceliği, esasen Avrupalı aktörler tarafından nasıl karşılanacağı ve bundan da önemlisi, Rusya ve Çin karşıtlığına dayalı Atlantik ittifakı vurgusuna ne denli yatkın olacakları da irdelenmelidir.

Zira Soğuk Savaş sonrası yeni jeopolitik ortamın sunduğu yeni imkan ve kabiliyetlere ilgi duyan Almanya, İngiltere, Fransa gibi Avrupa’nın aktörleri, Çin ve Rusya’ya yönelik ikili özel ilişkilerini özenle düzenledikleri ve buna dayalı gelecek stratejilerini saptadıklarını söylemek mümkündür.

Bu noktada bu ülkelerin kendi ülkesel çıkarlarının önüne Atlantik ittifakının ortak çıkarlarını koyması öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Zira başını ABD’nin çektiği ve Soğuk Savaş döneminin refleksiyle davranan liderliği ve bunu da kendine müzahir önceliklerle sürdürme çabası, Avrupalı bu aktörler için irdelenmeye açıktır.

Bu bağlamda; hiç kuşkusuz Trump’ın Atlantik ittifakına yönelik yıpratıcı aşırı tavrını da benimsemedikleri gibi, Biden’ın Soğuk Savaş dönemini hatırlatan yaklaşımlarını da kolayca benimsemeleri mümkün değildir.

Son NATO zirvesinde, 2030 yılı hedefli hazırlanan raporda ele alınan konuların özünde, NATO’nun siyasal ve stratejik kimliğinin yeniden gözden geçirilmesi yer alıyordu. NATO için en zorlu zemin de bu zemindir.

Soğuk Savaş döneminin kurumu olan NATO esasen bir simetrik örgüttür. Varlığı simetrisinin varlığıyla anlamlıdır. Bu anlamda simetrisi Sovyet Blokunun güvenlik örgütü Varşova Paktı’dır. Ama artık ne Sovyet Bloğu, ne Varşova Paktı vardır. Simetrisi NATO’nun karşıtıdır, hasmıdır. Bu hasım artık yoktur. Ama NATO varlığını korumak istemektedir. Bir savunma örgütü olarak, üstelik sadece Atlantik’i korumakla yükümlü bir savunma örgütü olarak yeni karşıtlara, hasımlara ihtiyacı vardır. Rusya ve Çin aranan karşıt ve hasım aktörlerdir.

Ancak İngiltere, Almanya gibi ülkelerin NATO hasmı kabul edilen Rusya ve Çin ile olan özel ilişkileri, ABD güdümlü Atlantik ittifakının ortak çıkarlarının gerisinde kalması kolay değildir. Bu durum aslında Atlantik ittifakının iç cephe sorunudur.

NATO’nun bu genel durumunun yanı sıra Türkiye’nin ittifak içindeki varlığına da, Soğuk Savaş alışkanlığıyla yaklaşıldığını söylemeliyiz.

Başta ABD’nin bu noktadaki yaklaşımı; bloklu dünya varmış gibi, Varşova Paktı dağılmamış gibi, NATO’nun Soğuk Savaş döneminin ileri karakoluymuş gibi bir Türkiye beklentisidir.

Esasen sorun da budur.

Türkiye ise; artık Soğuk Savaş dönemi bitmiştir, blok bağımlılığı sonlanmıştır, Türkiye’nin çıkarları esastır anlayışı içindedir.

Buna göre Türkiye; geçmişin asimetrik ilişki biçimini değil, bugünün simetrik ilişki tarzının ısrarcısıdır.

Kendisine, hakka, hukuka, adalete dayalı hedeflerine saygı duyulmasını beklemektedir.

Türkiye için NATO’da olmanın anlamı, insanlığa karşı suç olan teröre karşı samimiyetle, ayrımsızca mücadele etmektir.

NATO içinde yer alıp da, bırakınız teröre karşı ayrımsız mücadeleyi, terör örgütlerine destek olunmasını hazmetmesi mümkün değildir.

Bu nedenledir ki; Türkiye’nin kararlılığı da, mücadelesi de bu zeminde sürecektir.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …