Anasayfa / Köşe Yazıları / Türkiye’nin gerçek baharı

Türkiye’nin gerçek baharı

Seçim sürecinden yansıyanlar ve neticelerin sonunda önümüzde duran gerçekler zemininde geleceğe dair tespitler yapmak herkesin öncelikli sorumluluğudur.

Her şeyden önce Türkiye’nin çıkarlarıyla çelişerek, geleceğine ipotek koymaya çalışılan Suriye ve Doğu Akdeniz üzerinden küresel sıkıştırmalara karşı kararlılığı ve bu noktadaki dayanışması hayati önemdedir. Bu tablonun yansımaları olarak; S-400 hava savunma sisteminin Rusya’dan alınması, buna bağlı olarak Türkiye’nin NATO üyeliği üzerinden tartışmalı kılınması küresel sıkıştırmanın yan ürünleridir.

Bu denklemler içinde kümelenen, gerek PKK/PYD-YPG ve gerekse FETÖ yapılanmasının meşruiyetini dışardan alan niteliğiyle Türkiye’nin direnme azmini zayıflatma enstrümanları olarak hâlâ etkili kılınmaya çalışıldıkları göz ardı edilmemelidir. Bu iki örgütün her seçim dönemine ilişkin arkalarındaki küresel efendilerinin cesaretlendirmesiyle seçime dair ajandalar oluşturması ve buna bağlı olarak etkinlik arayışı yaşadığımız gerçekliktir. Bu seçimde de benzer çabayla karşı karşıya kaldık. Bu defa daha hazırlıklı olduklarını, kurumsal nitelikte ve ince ayar yöntemler kullandıkları, alınan sonuçlarla beklentilerini gerçekleştirme hevesine kapıldıklarını bugünlerde yaşayarak öğreniyoruz.

Seçim öncesi HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın; “ öyle bir seçim yaşayacağız ki, AKP ve küçük ortağı MHP’nin bu ülkeyi yönetemeyeceğinin belgesi olacak” sözleri, destek oldukları adayların üzerinde ideolojik beklenti oluşturuyor. Asıl amacın iyi belediyecilik değil, ülke yönetimine ilişkin, Türkiye’nin hayati konulardaki kararlılığının zayıflatılması olduğu açıkça anlaşılıyor.

Bir an için düşünelim, Türkiye’yi yönetenler şu hususlara şimdikinden tamamen farklı bir tutum sergileseler, yani; Suriye’nin kuzeyinde ısrarla sürdürülmek istenen ve Suriye’yi parçalayarak, Doğu Akdeniz’ e uzanan koridorun oluşumuna imkan verecek şekilde, hem Türkiye’yi içeriye kapayacak hem de Doğu Akdeniz’de ki doğal kaynaklara yönelik haklarını zedeleyecek bir siyasi ve stratejik iklime seyirci kalırsalar, bunun için kullanılan Suriye’deki PKK’yı görmezden gelirseler, Kandil’e operasyonları durdurursalar, Doğu Akdeniz’de doğal kaynak aramadan ve Türkiye’nin çıkarlarına ters düşse de S-400 alımından vazgeçerseler, 15 Temmuz direnişini karalamaya dayalı “kontrollü darbe” olarak niteleyerek, FETÖ konusunda yumuşama eğilimini ortaya koyarsalar, HDP’yi yönetenlerin PKK aşkını önemsemezseler ve buna bağlı olarak sözde “Kürdistan” gibi bölücü kavramlarla, belediye başkanlığını kazanan adaylarının PKK teröristlerini öven sözde örgüt marşıyla kutlama yapmasına sessiz kalırsalar, savunma sanayinde başlayan yerli ve milli üretim hamlesini köreltirseler, nükleer santral yapmaktan vazgeçerseler, HDP Eş başkanı Sezai Temelli’nin, Siyonistlerin dillerinden düşürmedikleri “vaat edilmiş topraklar” vurgusunu onlar da benimserseler, kısacası Soğuk Savaş dönemi bitmemiş gibi davranır, Batı bloğunu hiç değişmemiş kabul edip, edilgen bir tutum sergileyerek, Batı ne derse onu yapan bir çizgiye dönerseler, buna kimler, hangi siyasi çizgidekiler karşı çıkarlar? Biz emperyalizme onun maşalarına boyun eğmeyiz diyerek, kararlılıkla kimler direnirler? Kimler bu meselenin iktidar-muhalefet çekişmesi meselesi olmadığını bunun memleket meselesi olduğunu, Türkiye’nin istiklal yürüyüşünün kesintisiz sürdürüleceğini yedi düvele duyurur?

Bu soruları hepimiz sormalıyız. Hepimiz için gerçek bahar; emperyalizme ve onun maşaları PKK/PYD-YPG ve FETÖ maşalarına karşı inançla, kararlıkla dirençle mücadeleyle kalıcılaşabilir

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …