Anasayfa / Köşe Yazıları / Türkiye-Rusya İlişkisi ve Nükleer Enerji

Türkiye-Rusya İlişkisi ve Nükleer Enerji

Soğuk Savaş kalıplarıyla, koşullandırmalarıyla, alışkanlıklarıyla bakıldığı sürece Türkiye- Rusya ilişkisinin doğasını anlamak mümkün değil. İyi niyetli anlama çabasının eksik kalan veya yeterince anlaşılamayan gayretlerini bir yana bırakarak asıl olan bu iki ülke arasındaki ilişkinin geldiği noktayı ve devam eden süreci bilinçli bir şekilde farklı anlamlar yükleyenlerin çabaları dikkat çekici.

Onlara göre Türkiye’nin Batı dışında girdiği her kapsamlı, stratejik nitelikli ilişki, Batı’dan kopmak, eksen kaymasına uğramak ve başka bağımlılıklara girmek anlamına geliyor. Şimdilerde bu zatlar; Türkiye’nin Batı dışındaki aktörlerle ilgili ortak çıkara dayalı atılan adımları köreltmenin gayreti içindeler. Bu gayretin özü; Türkiye’nin Doğu Batı arasında salınan, ayakları yere bir türlü basmayan, ya ondansın, ya bundansın koşullandırılmasıyla davranan bir ülke görüntüsüyle takdim edilmesidir. Tam da bu durum Soğuk Savaş refleksiyle davranarak, Türkiye’ye sürekli bağımlılık zaviyesinde görmek ve göstermektir.

Oysa bugün Türkiye’nin attığı adımlar; geçmişin blok bağımlılığının koşullarından sıyrıldığını, bağımsız düşünebilme ve davranabilme yeteneğini güçlendirdiğini, ülke ve millet çıkarları söz konusu olduğunda hiç kimsenin telkinine veya köreltme çabasına aldırış etmeden, boyun eğmeden Türkiye merkezli olabilmenin kararlılığını yansıttığını kanıtlıyor.

Bu durumdan rahatsız olanlar, eski defterleri karıştırarak sararmış sayfalardan hayali riskler üreterek, Batı’nın yitirdiği geçmişteki Türkiye’yi dışardan yönetme mekanizmasını tazelemenin arayışındalar. Türkiye ise şimdilerde her türlü ilişkisini hiçbir koşula bağlamadan saygı temeline dayalı ve simetrik işleyişle yapılandırıyor.

Türkiye’nin Rusya’ya yönelik gerek S-400 füzeleri konusunda gerekse Akkuyu Nükleer Santral projesine ilişkin verdiği kararlar; Batı’yı, ABD’yi dengelemek adına, “kızım sana diyorum gelinim sen anla” tarzında, daha çok reaktif içerikli, birine kızarak başka biriyle dostluğa yanaşma ve buna yaparken de öfkeyle hareket eden ve dolayısıyla akılcı olmayan duygusal içerikli tepkisel nitelikli değildir.

Esasen verilen kararları; akıl ile duygunun çok iyi ayırt edildiği, Türkiye’nin yerli ve milli sanayi ve teknoloji hedefleriyle uyumlu, Türkiye’nin bağımsız davranabilme yeteneğini köreltmek bir yana daha da güçlenmesine katkı sağlayacak nitelikte olduğunu görmek gerekir.

ABD ile Batı ile ilişkilerde hiçbir sorun yaşanmamış olsa da Türkiye’nin Rusya konusunda yaklaşımı farklı olmayacaktı.

Unutmamak gerekir ki; Türkiye sanayi modelini değiştiriyor ve nihai mal değil, ara mal üreten, üretmeyi üreten, katma değeri yüksek ürün üreten, teknoloji üreten yeni üretim, yeni sanayi modeline geçiyor.

Bunun için güçlü enerji altyapısının, yerli ve milli enerji politikasının ve stratejisinin oluşturulması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Türkiye bunun gereğini yapıyor ve yeni bir güç iklimine geçişin ilk adımlarını atıyor. 1960’lardan günümüze değin farklı hükümetler döneminde nükleer enerjiye sahip olabilmenin 4 kez hamlesi yapılmış ama sonuç alınamamıştır. Bu konuda özellikle Batı’nın açık- örtük engellemeleri, ambargoları, lobi çıkarlarının egemenliği ve kitleler üzerinde hipnoz etkisi yapabilecek karşıtlık algısı üretebilme becerisi etkili olmuştur.

Bugün bu etkilerden kurtulabilmiş olmanın sonuçları alınıyor. Türkiye geleceğine sahip çıkıyor.

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …