Demokrasinin, siyasetin hukukunu korumak

Günlerdir, TBMM gelen HDP’li milletvekillerinin fezlekelerini ve HDP’nin kapatılması konusunu tartışıyoruz. Meseleye bir parti kapatma sorunu üzerinden bakılması ve bunun üzerinden partiler arasında polemiklerin yaşanması, meselenin özünü, yakıcı niteliğini perdeliyor.

Her şeyden önce Türkiye’nin bugün en yakıcı meselesi; bir terör örgütü ağının içinde yer alan, onun anatomisinin parçası durumundaki bir yapının siyasi partiymiş gibi davranması ve varlığını sürdürmesidir.

Sorun; terör örgütüne, terör örgütüdür demeyen, onun vesayetinden kopmayan, onu siyasi ve stratejik kolu, kanadı olmaya devam eden bir yapının varlığıdır.

Bir yandan, bu tespite, bu gerçeğe açıkça karşı çıkamayacaksınız, öte yandan; “6 milyon seçmen oy veriyor, geçmişte de kapatıldı çözüm olmadı” diyeceksiniz. Bu sözlerin karşında ifade edilmelidir ki; demokrasinin de, siyasetin de, seçmenin de hukuku vardır ve onu koruyup, kollayacak olan bizatihi siyaset kurumlarıdır, siyasi partilerdir.

Bu noktada; siyaset alanını, demokrasiyi koruyup kollamak adına herkes sorumluluk üslenmelidir. Kimse topu, başkasına atmamalıdır. Kimse bir başkasından beklememelidir. Siyasi partilerin yönetimleri; “Siyaset alanında terör örgütünün siyasi ayağı olamaz, maskeler takarak, meşruiyet oyunu oynayamaz, siyaseti kirletemez, Gazi Meclis’in ruhunu zedeleyemez, ona oy verenin hukukunu hiçe sayamaz” demelidirler.

Bunun için tüm siyasi partiler, ortak bir manifesto hazırlayarak ortak tavrı üretmelidirler. Oy kaygısı, ittifaklar hesabı, ülke ve millet çıkarlarının zedelenmesinin mazereti olamaz. Tüm siyasi partilerin hazırlayacakları manifesto da;

“PKK/PYD-YPG terör örgütüdür ve Türkiye’nin bağımsızlığını, birliğini bütünlüğünü dağıtmayı hedefleyen kirli bir planının taşeronudur. Bu eli kanlı terör örgütünün Türkiye’nin siyasi alanındaki kolu, kanadı durumundaki HDP; demokrasi, insan hakları gibi kıymetli kavramları kullanarak, 37 yıldır her türlü çabaya rağmen terörünü sonlandırmayan bir örgütü, terör örgütü olarak lanetlemediği gibi onun siyasi uzantısı olarak, konumlanmaktan da vazgeçmemiştir. Hepsinin arkasında küresel sömürü ve terör baronları ve emperyalizm bulunmaktadır.

Bu kirli oyunun maskeli balosuna son veriyoruz. Siyasi parti olarak maskelenen HDP’yi Diyarbakır Annelerinin Ana yüreğinden süzülen gerçekliğinin de ışığında bir siyasi parti olarak görmüyoruz. Ona oy veren seçmeninde hukukunu korumayı sorumluluğumuz sayıyor ve onlara; terörün vesayetinde olan bir oluşumu, siyasi parti olarak görmemeleri çağrısında bulunuyoruz.

Bu sesimiz, bu çağrımız, bu kararlılığımız; demokrasimize, siyasi meşruiyet alanımıza, seçmenlerimize, Gazi Meclisimize, Ülkemize ve Milletimize olan kaçınılmaz sorumluluğumuzun gereğidir.”

Bu anlayış etrafında buluşan siyasi partiler, içinde bulundukları siyasi alanın kirletilmesini önlemiş olacaktır.

Hukuk gereğini yerine getirse de, bu sorumluluktan kaçınmamaları gerekir ki; terörle bağı olan bir yapının kapatılması durumda, yeni maskeler edinerek, yenisinin yapılanmasında kullanabileceği toplumsal alan, siyasi alan kalmamış olsun.

Bu konuda öncülüğü CHP’yi yönetenlerin yapması gerekir. HDP önünde evlat nöbeti tutan Diyarbakır Annelerine çok gecikerek de olsa hazır CHP’li 2 milletvekili gitmişken, bu adımı atmaları gerekir. Öyle ya Diyarbakır Anneleri bu 2 milletvekiline; “evlatlarımızı parti zannettiğiniz bu HDP bizden çaldı. Terör örgütüne teslim etti” demiştirler. Bu durumda Ana yüreğinden yükselen bu feryada karşı sizlerin de, siyaset alanını koruyup, kollamak adına HDP, PKK/PYD-YPG’nin siyasi kolu, kanadıdır demenizi ve siyaseten üzerinize düşen sorumlulukla davranmanızı bekliyoruz.

Bu arada, 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle attığı sosyal medya mesajında, İstanbul’un CHP’li belediye başkanının, bu topraklarda yaşamıyorcasına HDP eş başkanının kadınlar gününü kutlaması, bu beklentimizi zayıflatsa da, yine de çağrımızı yapmış olalım…

Artık iki yüzlülüğün cirit attığı maskeli balonun bittiği andayız…