Anasayfa / Köşe Yazıları / Ata topraklarındayız

Ata topraklarındayız

“999 senesinde birbirinden yaklaşık 400 kilometre uzakta, bugünün Özbekistan ve Türkmenistan sınırları içinde yaşayan iki genç adam mektuplaşmaya başladılar.

Yazışma yaşça büyük olanın, büyükse de sadece yirmi sekiz yaşındaydı, on sekiz yaşındaki ahbabına bilim ve felsefeye ilişkin birçok konuda bir soru listesi göndermesiyle başlamıştı. Neredeyse tüm soruların yankısı bugün bile duyulmaya devam etmektedir. Yıldızların arasında başka bir güneş sistemi daha var mı, yoksa kainatta yalnız mıyız, diye soruyorlardı. Bilim tarihinde geleceğe bu kadar cesurca sıçrayan çok az sayıda fikir alış-verişi vardır ki bu alışveriş bugün, gelişmemiş olarak görülen ve bilimsel başarılarından değil, sadece tabii kaynaklarından ötürü kıymet atfedilen bir bölgede bin sene evvel gerçekleşmişti.

Yirmi sekiz yaşındaki Biruni (973-1048) Aral Gölü’nün kenarında doğmuş ve coğrafya, matematik, trigonometri, mukayeseli din, astronomi, fizik, jeoloji, psikoloji, mineraloji ve farmakoloji bilimlerinde öne çıkmıştı. Genç olan İbn-i Sina (980?-1037) ise günümüzde Özbekistan sınırlarında yer alan, o zamanın ilim merkezi, görkemli Buhara kentinde büyümüştü. Tıp, felsefe, fizik, kimya, gökbilimi, ilahiyat, klinik farmakoloji, psikoloji, ahlak ve müzik teorisi alanlarda nam salacaktı. İbn-i Sina’nın temel eserlerinden Tıbbın Kanunu, Batı’da modern tıbbın başlamasına vesile olmuştu.”(“Kayıp Aydınlanma” S.Frederick Starr/Kronik Kitap/2019)

Bu uzun alıntıdaki heyecan uyandıran içerik, Orta Asya’nın tarihi birikiminin simgesi durumundadır. Orta Asya’nın bilim tarihi; göz kamaştıran derinliği ve zenginliğiyle daha nice çarpıcı örnekleriyle ciltler dolusu bilgi birikimidir.

Cuma gününden bugüne bu tarihi zenginliğin coğrafyasındayız.

Kuruculuğunu ve Başkanlığını Prof. Dr. Ramazan Korkmaz Hoca’nın yaptığı Kafkas Üniversiteleri Birliği’nin (KÜBİD) Özbekistan’da ki buluşmasındayız. Önce Taşkent sonra Buhara ve Semerkant’tayız.

Heyecanımız tarifsiz. Tarihin biriktirdiği ve medeniyetimizin ışık saçan 1000 yıllık geçmişinin geriye kalan izleriyle hemhal olmanın birbirinden farklı duyguları içindeyiz.

Her şeyden önce gururluyuz; çünkü atalarımızın insanlık tarihine nakşettikleri yeryüzünün ilklerinin yaşam alanlarındayız.

Kadim medeniyetimizin ata topraklarındayız. Yeryüzünde; ilk buluşların, ilk icatların, ilk uygulamaların, ilk aydınlanmanın, inancın, üretimin tüm değerlerin tohumlandığı topraklardayız. Medeniyetimizin 1000 yıllık gurur öyküsünün can damarlarındayız.

Her tarafta; İbn-Sina’nın, Biruni’nin, Farabi’nin, Gazali’nin, Ömer Hayyam’ın, Uluğ Bey’in, Maturidi’nin, Harezmi’nin daha nice ilim, bilim değerinin varlıklarını hissederek, soludukları, yeşerdikleri, ışık saçtıkları atmosferde 1000 yıl sonra da olsa aynı havayı solumanın heyecanındayız.

Ama bir yandan da buruğuz; çünkü tarihte bu altın sayfaların sürekliliği sağlanamadığı için bugün bu ilim, bilim zenginliğinin, ihtişamının gerisindeyiz.

Fakat yeis içinde değiliz ve çok umutluyuz; çünkü Türkiye

olarak sadece kendimiz için değil, medeniyet havzamızın her köşesi için umut ışığı, özgüven kaynağı olmanın, yeniden dirilişimizin kararlılığındayız.

Ve her şeyin farkındayız; birlik olmanın, bir olmanın, tunç olmanın değerinin farkındayız. Çok çalışmanın, çok üretmenin, en iyisini üretmenin güçlü olmanın anahtarı olduğunun farkındayız.

Asla umutsuz değiliz…

Ata topraklarındayız. Güneşin doğudan yükseldiğini görüyoruz…

Başaracağız…

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …