Anasayfa / Köşe Yazıları / AB zirvesinin Türkiye tutumu

AB zirvesinin Türkiye tutumu

10-11 Aralık AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi yapıldı. Günlerdir AB’nin Türkiye’ye yaptırım konusunu tartışıyoruz. AB Birliği’nin (AB) tüm organlarında Türkiye’ye yönelik yaptırımların gündemde tutulmaya çalışılması, esasen Türkiye’yi yıldırmaya, Doğu Akdeniz’deki kararlılığını zayıflatmaya dair caydırıcılık işlevi taşıyordu. Bu son zirvede de aynı anlayış hakim oldu.

AB zirvesinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleriyle bağlantılı kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırım listesinin genişletilmesi kararı çıktı. Yaptırımların kapsamının genişletilmesi ise martta gündeme gelecek.

Kararda Türkiye’nin tutumunu değiştirmemesi durumunda yaptırımların genişleyeceği ifade edildi.

Görünen o ki, ABD’nin yeni başkanı Biden’in 20 Ocak’ta göreve başlaması sonrası, AB’de tutumunu netleştirecek. Esasen AB’nin yaptırımlara dair Türkiye tutumu, ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımlara ilişkin yaklaşımından bağımsız değildir. Aslında bir türevi durumundadır. Trump döneminin AB-ABD ikliminin uyumsuzluğuna rağmen bu durum varlığını korumuştur. Şimdi ise Biden ile AB-ABD arasında eskiye yönelik kurumsal işbirliği iklimi tazelenecektir ve bu durumun Türkiye’ye yansımasının katmerli olma ihtimali yüksektir.

AB zirvesinin Türkiye’ye ilişkin bildirisinde; Türkiye’nin tek taraflı eylemler ve provokasyonlarda bulunmasından ve AB’ye yönelik söyleminden üzüntü duyulduğunun not edildiği, Oruç Reis’in geri çekilmesine rağmen Doğu Akdeniz’de “tek taraflı ve provokatif eylemlerin devam ettiği, Kuzey Kıbrıs’ta Maraş bölgesinin tek taraflı olarak kısmen yaya trafiğine açılmasının kınandığı, Kıbrıs’ta çözüm için BM himayesinde müzakerelere bir an önce başlanmasının talep edildiği gibi hususlar yer alıyor.

Bildirideki bu negatif ifadelere karşın AB Liderleri, Türkiye ile “pozitif gündeme geri dönülmesi” arzusunda olduklarını da dile getirmişler.

Ancak bu pozitif gündeme geri dönmeyi de; Ankara’nın tutumunu değiştirmesi durumunda ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi teklifine gönderme yaparak saptamışlar.

Bakar mısınız, pozitifliğe… AB’nin derdi çok açık. İstiyorlar ki; özellikle ve öncelikle Doğu Akdeniz’de yeniden tesis etmek istedikleri (ABD desteğiyle) hidrokarbon kaynaklarına dayalı jeopolitik ortam sorunsuz işlesin. Doğu Akdeniz’in enerji jeopolitiğinin tek egemeni ve yöneteni onlar olsun. Bu noktada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in en uzun kıyısına sahip ülkesi olması hiçe sayılsın. Türkiye’nin Mavi Vatan stratejisinden vazgeçilsin. Türkiye’nin sahip olduğu sismik arama ve sondaj gemi filosu etkinliğine son versin. Kıbrıs konusunda Türkiye’nin ve KKTC’nin haklı olan hiçbir şey dayanağı kabul görmesin ve Türkiye AB’nin (ve ABD’nin) tek taraflı baskısına boyun eğsin.

İstenilenler açıkça bunlardır. Gerisi lafı-güzaftır.

Yaptırımlar tehdidiyle, Türkiye’nin kararlı tutumunu zayıflatma çabasından sonuç almaya çalıştıkları da çok açıktır. Kendilerince, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyi yani yılların en bilinen numarasını çekmeye devam ediyorlar. Geleneksel sömürgeci refleks körelmezse, geleneksel yöntemleri de pek değişmez. Bu geleneksel tutum, anlayış ve yöntemlere de yine geleneksel tutumla cevap vermek gerekir.

Haklılıkta, adalette, hukukta direnmek, haklılığınızdan asla ödün vermemek, iç cephede gedik açmalarının önüne geçmek, açık hukuksuzluğa, tartışmasız haksızlığa adaletsizliğe karşı mütekabiliyet esaslı gerçek diplomasiyi benimsemek ve böylece sizin geri atmanızın, caydırılmanızın değil, haksızlığı adaletsizliği yapanın geri adım atmasını, caymasını beklemek, ve mücadeleden geri durmamak

Esas olan budur. Sömürgeci refleksin anlayacağı dil ve tutum budur… 

Önerilen Haber

Dağılmış masanın ve ‘sırttaki hançerlerin’ seçim yansımaları

Yerel seçim gündemi, partilerin adaylarını açıklamalarına odaklanmış olarak seyrini sürdürüyor. Cumhur ittifakının adaylarının çok büyük …